Cin kelimesi Arapça’dır. “Can” kelimesi ile ilgilidir. Semavi ve İlahi kitapların hepsinde de adından bahsedilmiş, sebep olduğu olaylar anlatılmıştır. Cinleri tanıyabilmek için önce “Cin” kelimesinin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Cin kelimesinin anlamı örtülü bir diğer anlamda ise gözle görülmeyen yaratık demektir. İslami yönden kelime anlamı, duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan mü’min ile kafir gruplarından oluşan varlık türü anlamına gelmektedir. Cinler üç sınıfta tasvir edilirler, bunlar havada uçabilenleri, kedi, köpek ve yılan gibi hayvanların şekline girebilenler ve belli bir mekana yerleşen orayı sahiplenen cinlerdir. Cinlerin hepsi görüntü veremez. Kendi alemlerinden insan alemine hepsi geçemez, ancak bazı cins ve ırklar geçebilir. Kimi eşyayı bir yerden bir yere nakledebilir, kimisi maddeyi geçici bir süre kaybedebilir, kimisi yanına geldiği insanı çeşitli şekillerde hastalandırır bu tip cinler genelde büyü için kullanılan cinlerdir. Kimisi ise insanı rahatlatır. Kimi cinsler korku ve ürperti verir, kimi cinsler ise insanın şehvetini artırır. Cinlerin yaşadıkları yerler de ırklarıyla, cinsleriyle ilgilidir. Bazıları karanlıklarda, bazıları tuvaletlerde, bazıları ateşte, bazıları mezarlıklarda , bazıları dağlarda ve bazıları suda yaşar. Burada değinilmesi gereken husus cinlerin neden buraları tercih ettiğidir. Cinler dünya aleminde insanlar ile yaşamaktadır ve genellikle insanların olmayacağı yerleri tercih ederler. İnsanların sık olduğu bir evi değil de o evin tuvaletini, banyosunu veya çatısını tercih ederler. Çünkü insanların farkında olmadan kendilerine zarar vermesini istemezler. Bu sebeple insanların ulaşamayacağı veya her zaman uğramayacağı yerleri tercih ederler, ayrıca bazı cin grupları pis yerleri tercih ederler bu da bilinmelidir.
Cinlerin en büyük özellikleri hızlarıdır, günümüzde ışık hızı olarak tabir edilen hız biriminden daha hızlı hareket edebilmektedirler. Cinlerde insanlar gibi küçük parçalardan yaratılmıştır, ancak aradaki fark onların vücutlarındaki yapı taşları insanın yapı taşından kat kat daha hızlı hareket eder bu sebeple vücutları görünmez. Bunu örnekle açıklamak istiyorum, mesela bir kurşun tabancadan çıktıktan sonra insan gözü ile göremeyiz çünkü bizim göz algımızın çok üzerinde bir hızla hareket eder, cinler de kurşundan daha hızlı hareket etmektedir, bu sebeple bizim gözümüz onları göremez. Burada kurşun ile cin arasında fark vardır, kurşun fiziksel olarak etki edebilir ancak cin görünmediği gibi fiziksel etki de yapamaz örneğin sağımızda solumuzda geçen bir cine biz dokunamayız o da bize dokunamaz. Cinlerin hareket alanı dünyanın çevresidir, bunun dışına çıkamazlar. Cinlerin şekilleri kesin olarak bilinmemektedir, bilinen vücutları insan vücudu gibidir ancak insan vücuduna oranla daha küçüktürler yaklaşık 1 metre boyları vardır, kafaları insan kafasından biraz daha büyüktür ve kafalarında çok küçük iki tane boynuzları vardır, gözleri enine doğru biraz uzundur, bazılarının gözleri öne doğru çıkıktır ve gözleri insan gözünden daha büyüktür, göz renkleri insan gözü gibi çeşitlilik gösterir, kulakları at veya kedi kulağı gibidir ayrıca kulakları hayvan kulağı gibi kıllarla doludur, burunları insan burnu gibi değildir, daha yuvarlaktır, insanlar gibi sakal veya bıyık bırakabilirler ve saçları da vardır, kolları insan kolu gibi değildir insanların kolları vücutları ile orantılıdır ama cinlerin kolları orantılı değildir daha uzundur, tırnakları da daha uzundur, ayakları ise parmak kısmı uzun topuk kısmı ise geniştir, bazı alimler ayaklarının topuktan ters olduğunu söylemektedir, bu tartışılan ve kesinliği olmayan bir konudur, cinlerinde iskeleti vardır ancak iç organları insanların organlarına nazaran daha küçüktür, cinler de insanlar gibi beslendiği için sindirim sistemleri mevcuttur, cinlerinde ten renkleri vardır genelde esmerdir ve kıllıdır ancak filmlerdeki gibi çok uzun kıllı değillerdir, onları gerçek cisimleri ile görenler bu konuda konuşmazlar, ancak istedikleri şekle girebilirler ve kendi alemlerinde birbirlerini şekillerini görmeden tanıyabilirler. Cinlerin çeşitleri ile ilgili söylenenler kesin bilgi değildir, bizler onların görünmediğini biliyoruz ancak onların havada veya karada yaşadıkları gibi hususlara vakıf değiliz, benim gibi birçok araştırmacının yazdığı bu hususlar bilgisizliğin içindeki ufak bir ışığı alıp aktarmaktır.
Ben cinlerle ilgili farklı bir yaklaşımda bulunuyorum, bir insana cini anlatmak epey zordur, çünkü biz insanlar görünmeyene inanmakta zorluk çekeriz, insanoğlu maddecidir, mana alemini idrak kuvveti zayıftır, bu nedenledir ki cin gibi mana aleminde olan varlıkları idrak etmekte zorlanabilir, olaya empati yaparak yaklaştığımızda insanı hiç bilmeyen bir varlığa insanı anlatmak ne kadar zor olacaktır tahmin edebilirsiniz, biz insanlar anlatılanı kafamızda kendi şeklimize göre yorumlarız çünkü insan beyni yorum yaparken daha önce yaşadıkları ve gördükleri üzerine kurgu yapmaktadır, örneğin bir insana cini anlattığımızda kafasında insan gibi yürüyen koşan konuşan bir varlık canlanabilir, ancak durum böyle değildir, görmediğimiz bu alem aynı insanların alemi gibi kendine özgü davranışları barındırır. Yeryüzündeki herhangi bir maddeyi ışık hızıyla hareket ettirebilseydik, o madde aslına dönecek ve enerji olacaktı. Madde iken sonsuz, enerji iken sıfır kütleye, ağırlığa inecekti. Madde atomlardan, atomlar ise kuant denen enerji noktalarından oluşmuştur. Noktalar tanecikler hâlinde birleşince maddeyi oluşturur. Enerjinin öz kütlesi sıfırdır. Hareket hâlinde bir kütlesi vardır. Dördüncü boyut olan bu uzay zamanında eğrilmekte, çekimin tesirinde kalmaktadır. İnsanoğlu ışık hızına ulaşsaydı, zaman ve mekân bulma güçlüğü çekerdi. Bu sebeple “mekân-zaman” kavramını enerji ve ışık hızı için kullanamıyor, enerjinin neye benzediğini anlamaksızın sadece onun fonksiyonlarını biliyoruz. Işık hızı zamanın akma hızıyla özdeş olduğundan, ışık hızına ulaşan bir nesne “zaman duvarı”na da ulaşmış olur. Madde özelliği kaybolur, belli bir bedeni olmayan, akıcı enerji özelliği başlar. Bu şekilde dördüncü boyuttan beşinci boyuta geçilmiş olur. Sürat artıp, hızlandıkça saatimizin zamanı yavaşlayacak, ışık hızının eşiğinde saat daha da yavaşlayacak ve ışık hızında ise duracaktır. Bir saniye ebediyet, sonsuzluk olacaktır. Kalbimizin bir çarpıntısı ebediyete kadar yetecektir. Zaman akmadığı için, aldığımız son nefes oksijen bize sonsuza kadar yetecektir. Yaşlanma, yıpranma olmayacaktır. Zamanın olmadığı yerde mekân ve madde anlaşılmaz. Bu bilgiler ışığında cinleri incelediğimiz zaman, cinler bir çeşit enerji türüdür. Maddesel olarak elle tutulup, gözle görülen bir bedenleri yoktur.
Cinlere inanmak imanın esaslarındandır. Cinler Kuran-ı Kerim’de yaklaşık elli yerde geçmiştir.
Cinlerin Yaradılışları
“Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.” (Hicr, 27)
Cinlerin yaratılışı insandan farklıdır, insanoğlu yaratılmadan veya ruhu yaratılıp dünyaya gönderilmeden 2000 yıl kadar önce cinler yaratılmıştır. Bu yıl kavramı ruhani mi yoksa dünyevimi bilinmemektedir. Ben dünyevi yani insanların zamanı olduğuna inanmıyorum. Bana göre ruhani alemin zamanına göre 2000 yıl kadar önce yaratılmışlardır. Allah cinleri dumansız ateşten yaratmıştır ve dünyaya göndermiştir. Bu ateşe “Maric” denmektedir. Maric ateş yandığında en üstte kalan saf ateşe denir. Kuran-ı Kerim’de cinlerin gözeneklerden nüfus eden kavurucu bir ateşten yaratıldığı söylenmektedir. Bu ateşe de “Semum” denir. Semum dumansız bir ateştir. Cinlerin muhtevasının ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak çoğu görüş Maric veya Semum ateşi oldukları yönündedir. Aslında mana ve anlatım olarak düşündüğümüzde Maric ve Semum eş değerdir. Maric halis ateş semum ise vücuda nüfus eden ateştir. Benim görüşüm cinlerin mayasının ateş olduğudur ancak ateş bedene büründüğünde ışık hızından daha hızlı hareket ettikleri için “ışık” diye de adlandırabileceğimiz bir enerjiden oluştuklarına inanıyorum.
Cinler içlerindeki fitne ateşi ile dünyayı karıştırmış, savaşlar çıkarmış ve kan dökmüştür. Alemlerin Rabbi’nin sözünden çıkmış bir kısmı isyan etmiştir. Bunun üzerine Allah insanoğlunu yaratıp dünyaya halife kılmıştır. Cinlerin bu kadar kan dökme sebebini şu anda insanların yaşadıkları savaşlara bakarak anlayabiliriz. Aynı insan aleminde olduğu gibi cin aleminde de iktidar ve ele geçirme mücadelesi vardır.
Cinlerin aslı olan ateş bildiğimiz ateş kavramından farklıdır. Yukarıda belirttiğim gibi maric veya semum denilen ateşten yaratılmışlardır. İnsanoğlunun topraktan yaratılıp et kemik bedene bürünmesi gibi cinlerde ateşten yaratılıp enerji bedene bürünmüşlerdir. Enerji bir madde değil, kendini hareketle gösteren bir kuvvettir. Örneğin, bir kar fırtınasında kar tanecikleri görülebilir ama bir çeşit enerji olan rüzgar görülemez, sadece hissedilir. Dünyamız katı maddelerden oluşmuş gibi görünmesine rağmen aslında deniz gibi hareket halinde olan akıcı bir enerjiden oluşmuş ve onunla çevrelenmiştir. İnsan organizması sadece fiziksel bir yapıda değildir. Tüm evrende olduğu gibi normal gözle görülemeyen bir enerji alanına sahiptir. Bu enerji alanı cinlerde de vardır. Ancak onların enerjisi insanınkinden daha hızlı hareket etmektedir. Basit şekliyle evrende canlı ve cansız diye tanımladığımız her oluşum moleküllerden, moleküller atomlardan, atomlar ise atomaltı parçacıklardan oluşmuştur. Tüm madde ve varlıkları oluşturan temel yapı taşı aynı olduğu ve bu yapı taşı sürekli bir devinim ve saf bir “enerji” olduğuna göre aslında evrende “cansız” hiçbir şey yoktur. İşte varlıkları özde aynı temele bağlayan ve aynı kaynaktan besleyen bu oluşumun bütününü evrenin yaşam enerjisi olarak tanımlamak mümkündür.
Cinler yaratıldığında dünyamız ateş topu gibiydi. Bu ortamda cinler çok daha rahat yaşayabiliyordu ve insanlar olmadığı için insanlar alemi ile aralarında perde yoktu. Şimdi insanların yaşadığı gibi dünya üzerinde yaşıyorlardı. Kuran-ı Kerim’de insanın çamurdan yaratıldığı söylenmektedir. İnsan dünyaya gönderilmeden önce dünya ateş topu halinden sönerek çamur haline bürünmüştür ve insanın yaşama ortamı oluşmaya başlamıştır. Dünya insanlar için yaşanacak hale geldiğinde cinler kendi alemlerine çekilmiş ve insanlar alemi ile aralarına perde çekilmiştir. Bu manevi bir perdedir. Bu perde sonucunda cinler insanları görebildi ancak insanlar cinleri göremediler. Dünya üzerinde insanlar yaşamaya başladı. Cinler ise dünya da kendi boyutlarında yaşamaya başladılar.
Dünya tahmini hesaplara göre 15-16 milyar yıl önce yaratıldı. Bilimde büyük patlama olarak adlandırılan bu olay anında kum tanesinden onlarca kat küçük ancak sonsuz yoğunlukta ve sonsuz sıcaklıktaki noktanın patlaması ile evren oluşmuştur. Patlama sonucunda büyük bir enerji açığa çıktı. Zaman kavramı başladı. Madde şekillendi ve evren oluşmaya başladı. Büyük patlamanın ilk saniyelerinde evrenin sıcaklığı ”bir milyar defa trilyon defa trilyon” çarpımı derece, bir başka ifade ile evrenin sıcaklığı güneşin en sıcak yerinin 10 trilyon x 10 trilyon kadardı. Bu büyük sıcaklığı hayal etmek bile imkansızdır. Evrenin ilk oluştuğu anda zaman kavramı yoktu. Büyük patlamadan sonra saniyenin 10 katrilyon çarpı katrilyon çarpı trilyonda birinde zaman kavramı başladı. Büyük patlama sonrasında uzayın çapı ise bir metrenin kare trilyon kere trilyonda biri kadardı. Bu anda evren atom çekirdeğinden 1020 kat daha küçüktü, ”Planck Zamanı” olarak bilinen 10 üzeri 43 saniye insanoğlunun bildiği en küçük zamandır. Evrenin oluşmasından sonra 10 üzeri 43 saniyede 4 temel kuvvet birbirinden ayrılır. 10 üzeri 35 saniyede evrende bir anda büyük bir şişme meydana gelir ve evren bir tenis topu büyüklüğüne ulaşır. Sıcaklık 1023 dereceye düşer. 10 üzeri 32 saniyede evren büyümeye devam eder. Evrenin çapı yarım metreye ulaşır. 10 üzeri 8 saniyede sıcaklık 1014 dereceye düşer, 10 üzeri 5 saniyede evren güneş sistemi boyutuna ulaşır sıcaklık ise 10 trilyon derecedir. Büyük patlamadan 3 dakika sonra sıcaklık 1 milyar dereceye düşer. 1.000.000 yıl sonra sıcaklık 1000 dereceye düşer. Ben cinlerin bu zamanda dünyada yaşadıklarına inanıyorum. Bundan sonra ise dünya insanoğlunun yaşam alanı olarak şekillenmeye başlamış ve büyük patlamadan 15 milyar yıl sonra evrenin çapı 1027 metre sıcaklığı ise merkez de 5.538 derece olmuştur. Bu şu an üzerinde yaşadığımız dünyadır. Ancak cinler ve insanların yaradılışları arasında geçen 2000 sene kavramının açıklaması bizim zaman birimimiz ile tezat teşkil eder. Ruhani zaman ile dünyevi zaman farklılığı nedeniyle insan ve cinlerin yaradılışları arasındaki zaman farklılık gösterir. Ruhani zamanda geçen 2000 sene dünyevi zamanda 15 milyar seneyi bulabilmektedir.
Cinlerin Hayatları
Cinlerin hayatı tıpkı insanlar gibidir ancak boyut farkı olduğu için yaşam sürelerin insana göre epey uzundur. Yaklaşık 1000 sene yaşayabilirler. Cinler insanlar ile aynı dünyayı paylaşır. Bir kısmı aynı yerlerde yaşar ve insanları görebilirler ancak insanların göz görme aralığı yeterli olmadığı için cinleri göremezler. İnsan gözü yaratılış olarak 400 ile 700 nm arasında dalga boylarını görebilmektedir. Cinler ise bu dalga boyu dışında kaldıkları için insanlar cinleri göremezler. Biz buna göz perdesi diyoruz. Ancak cinler insanları görebilirler. Cinler insanlar gibi dişi ve erkek olarak yaratılmıştır. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Yaklaşık olarak 700-1000 sene arasında ömürleri vardır. Bu ömür ile birden fazla insan neslini görebilmektedirler. Cinlerin uzun yaşamasının sebebi hızlı yaşamalarıdır. Fizik kurallarında “öz zamanın kısalması” denilen bir durum vardır. Bunu fizikçi Paul Langevin şöyle açıklamıştır:
“Bir taşıtın içindeki insanla birlikte, yeryüzünden ışık hızının 20.000`de biri kadar bir hızla ayrıldığını düşünün… Bu taşıt ve içindeki insan, taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşıyor… Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye başlıyor… Ve sonuçta dünyaya geri döndüğü zaman kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, dünyanın tam iki yüz yıl ihtiyarlamış olduğunu, dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor..”
Buna “öz zamanın kısalması” denilmektedir. Cinler boyut farklılıkları olduğu için hız olarak insanlardan çok çok daha hızlı hareket edebilmektedirler. Bu da cinlerin ömrünün insan ömrüne göre ortalama 10 yıl fazla olmasına sebep olmaktadır. Cinlerin bazı yemekleri insanların artıklarıdır. Onların da insanlar gibi beslenme kaynakları vardır. Ancak besmelesiz yenen her yemekten şeytan olan cinler faydalanırlar. Bu konunun üzerinde durmakta fayda var. Besmele bir anahtardır bu anahtar ile maneviyat kapıları açılmaktadır. Manevi bir ortamda yenen yemeğe kötü bir cin gelip ortak olamaz. Cinin yemeğe ortak olması insanın yemeğinden faydalanması gelip yemeğimizin bir kısmını yemesi değildir. Cinler yemeğin yani besinin enerjisini alırlar ve insan yemesine rağmen doymadığını hisseder. Çok yemek yiyip doymadığını söyleyenlerin ekseri sebebi budur. Besmelesiz ortamda yenen her lokmada süfli cinlerin de bize ortak olduğunu unutmamak gerekir. Cinler özellikle hayvan kemiği ve pirinci çok severler.
Cinler genelde geceleri ayakta geçirirler. İnsanoğlu için hayat sabah ezanı ile başlayıp akşam ezanı ile son bulmaktadır ve yatsı ezanı sonrasında insanın yatmasının faydalı olacağı bildirilmiştir. Cinlerde durum tam tersidir. Akşam ezanı sırasında uyanıp sabah ezanına kadar ayakta kalırlar ve her türlü işlerini insanların gecesinde yaparlar bunun için geceleri insanların ayakta kalması uygun değildir.
Cinlerde insanlar gibi giyinmektedirler. Erkekleri genelde sakallı, sarıklı ve cübbelidir kadınları ise çarşaf giyerler. Cinlerde insanlar gibi dinlere ayrıldıkları için her dinin gerektirdiği gibi giyinmeyi severler ancak cinlerin inancı insanlardan daha katı olduğu için dini kıyafetleri giymekte insanlardan daha inatçıdırlar.
“ Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.” (Cin, 11)
Ayette belirtildiği üzere cinler de insanlar gibi çeşitli yollar edinmişlerdir. Bu yollar gerek din, gerek iş gerekse sosyal hayatları olabilir. Aynı insanlar gibi yaşadıklarına kanıt olarak bu ayet gösterilebilir.
“İçimizde, (Allah’a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır. ”(Cin, 14)
Allah’a teslimiyet O’na kayıtsız şartsız iman etmekle ve emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Cinlerin de insanlar gibi mükellef oldukları ayette belirtilmiştir.
Cinler aleminde hayvanlar da vardır. İnsanlar aleminde olduğu gibi fikri ile hareket edemeyen bazı canlılar mevcuttur. Bunlar onların binekleri ve hayvanlarıdır. Ancak cinlerin çoğu uçma yeteneğine sahip olduğu için hayvanları kullanmazlar. Cinler alemindeki aklı olmayan hayvanlar bilmeden insanlar alemine zarar verebilirler. Aklı olup bilinçli bir şekilde insana zarar veren cinlerin dışında akılsız olan cin hayvanları bilmeden bulundukları yerde insanlara veya insanlara ait olan hayvanlara zarar verirler. Özellikle insanlar alemindeki hayvanlara zarar verip onları korkutup huysuzlaşmalarını sağlarlar.
Cinlerin Akıl ve Dinleri
Cinler akıl itibariyle insanlardan daha zayıftırlar. Akıl zayıflıklarını onlara verilen hız ile kapatabilirler. İnsanlar gibi düşünceye sahip olmasalar da onlara has bazı haller cinleri insanlardan ayrı kılar.
Onların da içinde sosyal hayat mevcut olduğu için aynı insanlar gibi çalışkan ve akıllıları veya tembel ve zayıfları vardır. Cinler akıl olarak zayıf olsalar da akıl sahibi oldukları için Allah’a kulluk görevine aynı insanlar gibi tabidirler. Ancak cinler içerisinde de insanlarda olduğu gibi din ayrımları vardır. İnsanlar gibi Müslüman veya diğer dinlere bağlı olanları veya ateist olanları vardır.
İslam öncesinde birçok inanışta cinler geçmektedir. Bunlardan bazıları; Yunan inancında Daimon, Germen kültüründe Elf, Slav kültüründe Rusalkas, Zerdüşt inancında Davalar, Hinduizm de Narakalar, Buduizm inancında Mara, eski Çin’de kuei-shen, eski Japonya’da Oni ile Tengu ve birçok eski din ve inanışta yer edinmişlerdir.
“Hani cinlerden bir gurubu, Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur’an’ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) “Susun” demişler, Kur’an’ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi. Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik. Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun..” (Ahkaf, 29-30-31)
Ayette bildirildiği üzere cinler Peygamber Efendimizden (sav) Kuran-ı Kerim dinlemişler ve bunu kavimlerine aktarmışlardır. Peygamber Efendimiz (SAV) ins ve cinlerin peygamberi idi, bu sebeple tebliğ görevini cinler içinde yapmıştır ve Peygamber Efendimizin (sav) daveti üzerine birçok cin kavmi Müslümanlığı seçmiştir. Bu husus hadisler ile de sabittir.
Cinlerin İbadetleri
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)
Cinlerde insanlar gibi Allah’a kulluk için yaratılmışlardır. Aynı insanlar gibi dinlere sahiptirler. Cinlerin büyük bölümü cihan güneşi Peygamber Efendimiz’i (sav) dinleyip İslam’a tabi olmuşlardır. Peygamber Efendimiz (sav) kendisini dinlemeye gelen cinlere duyduklarını diğerlerine anlatmalarını istemiş ve bu şekilde cinler İslam nuru ile tanışmıştır. Ancak onların da içerisinde tıpkı insanlar gibi din çeşitliliği vardır hatta satanist olanları da vardır. Müslüman cinler tıpkı insanlar gibi ibadet ve kulluk ederek sevap kazanırlar. Onlar da ölümü sonrasında insanlar gibi cennetle müjdelenmişlerdir.
Cinlerin Yaşantıları ve Aile Hayatları
Cinlerde evlenirler çocuk sahibi olurlar. Cinlerin nüfusu insanlardan 10 kat daha fazladır. Büyük bir kısmı dağ eteklerinde, su kenarlarında, dağlarda, çöllerde veya insanların ulaşmakta zorluk çekeceği yerler ile insanların girmeyeceği pis yerlerde, mezarlık kenarlarında ve içlerinde, bahçesinde incir veya nar ağacı bulunan evlerde yaşarlar. Bir kısmı da insanların evinde yaşar insanlarla aynı evi paylaşır. İnsanlar ile aynı evde yaşayanları o evde yaşayan insanın dinine mensup olanlardır. Örneğin ülkemizde Müslüman bir ailenin evinde yaşayan cin ailesi de Müslümandır diyebiliriz. Evlerde yaşayan cinler genelde çatı katını tercih ederler.
Pis, Kuran okunmayan kedi köpek gibi hayvanların beslendiği evleri tercih ederler evde yaşayanlar genelde zararsız cinlerdir. Burada bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Müslüman cinler kedi köpek gibi hayvanların beslenmediği temiz ve Kuran okunan evleri tercih ederler. Ayrıca yeri gelmişken değinmekte faya var evlerde bulunan resim, heykel ve tablolar cinlerin saklanması için idealdir, cinler konusunda rahatsız olanlar evlerinde resim, heykel ve tablo bulundurmamalıdır.
Cinlerin Ölümleri
Cinlerde insanlar gibi ölümü tadacaktır ancak yaşam süreleri insanlardan fazla olduğu için ömürleri boyunca birden fazla insan neslini görebilirler. Cinler insanlar tarafından öldürülebilir. Ancak bu öldürmenin günahı aynen bir insanı öldürmekle eş değerdedir. Yalnızca özel durumlar da mesela; Bir cinin insana zarar vermesi ve bu zararı uyarılara rağmen devam ettirmesi gibi durumlarda cinler öldürülebilir. Cinler öldürülmeden önce mutlaka telkin edilmeli ve kendilerine tebliğde bulunulmalıdır. Eğer telkine rağmen devam ediyorsa ve cin Müslüman değil ise yakılarak öldürülmelidir.
Cinlerde insanlar gibi öldükten sonra Allah katında yargılanacaklardır. Sevap ve günahlarına göre cennet veya cehenneme gideceklerdir ancak cinler ateşten yaratıldıkları için onlar insanların cehennemine değil “Zemherir” adı verilen soğuk cehennemde azap göreceklerdir. Tabi bu da bir görüştür kesin değildir, doğrusunu Allah bilir. İnsanlar ile aynı cehennemi paylaşacakları görüşü de vardır. Her neresi olursa olsun onların kafirleri de azap görecektir. Ayrıca huzur-u mahşerde cinler insanları göremeyecektir. Dünyada insanların cinleri göremedikleri gibi onlar da insanları göremeyecektir ancak insanlar cinleri görebileceklerdir.
Cinler dünyada “yakılarak” öldürülebilir. Cinlerin ehli olan kişiler bu durumu gayet iyi bilmektedir. Bir cin insana fazlasıyla zarar verir ve bu zararı sonlandırmaz ise işinin ehli hocalar tarafından yakılarak öldürülür. Ateşten yaratılan cin yine ateş ile yakılabilir. Bu yanma fiziksel değil metafizik alemdeki ruhani bir yanmadır.
Burada akla gelen soru muhtevası ateş olan bir varlığın ateş ile terbiye edilmesidir. İnsanoğlu topraktan yaratılmıştır ve toprak altına girecektir cinler ise ateşten yaratılmıştır onların toprağı ateş olacaktır. Cin ateş ile terbiye edilebilir. Bir insanı canlı olarak toprağa gömdüğünüzde nefes alamayacak ve vücut ihtiyaçları karşılanmadığı için ölecektir. Cinlerde de durum böyledir. Onlar da ateş ile öldürülebilir.
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf, 179)
Cinlerde mükellef oldukları için insanlar gibi cennet ve cehenneme gideceklerdir. Bazıları cinlerin öldükten sonra yok oldukları görüşünü savunmuş, bazıları hayvanlar gibi toprağa karışacaklar demiştir. Cinlerde bahsettiğim gibi cennete veya cehenneme gireceklerdir. Cinler ölümü sonrası insan gibi toprağa karışmamaktadır, yaratılışları itibariyle ateşe karışmaktadırlar.
Cinlerin İnsanlara Zararları
Cinlerin insanlara zarar vermeleri mümkündür ancak bu zarar filmlerde geçen çarpılma ve benzerleri gibi değildir. Bu güne kadar binlerce insan biyolojik hastalıklarını cinlerin yaptığını zannedip hocalara koşmuştur. Yüz felci geçirip ağzı yamulanlar “beni cin çarptı” demektedir. Bu inanış yüzyıllardır süregelmektedir.
Ancak cinler insan vücuduna girip yer edinebilirler. İnsan vücuduna giren bir cin eklemler aracılığıyla bazı yamulmalara sebebiyet verebilir. Bu çok nadir görülen bir durumdur. Böyle bir halin oluşması esnasında vücudun eklemlerine temas eden cin eklemleri bükmez veya yamultmaz. Kişinin aklına nüfuz ederek eklemleri kişinin kendisinin yamultmasını sağlar. Kişi acıda çekte bilinçsiz olarak bunu gerçekleştirir. Bu durumun oluşabilmesi için o kişinin cinlerle isteyerek ve istemeyerek büyük bir bağ kurması gerekmektedir.
Bunun dışında cinler insanlara musallat olup onlara vesvese verebilirler en büyük verdikleri zarar vesvesedir. Verdikleri vesvese şuur olarak zayıf insanlarda vücut bulur ve insanı kötülüğe iter. İntihar eden insanların büyük bölümü cinlerin ve şeytanın vesvesesi ile intihara sürüklenmiştir. İnsandan uzak kalan, diğer insanlarda diyaloğu az olan kişiler ve yalnız yaşayanlar özellikle cinlerin hedefi olmaktadır. Çünkü onları kandırmak cinlere daha basit gelmektedir. İnanç yönünden zayıf veya inancına çok bağlı olanlar da onların hedefi olabilir. Cinler musallat olduklarında insana verdikleri vesvese ile insanı her türlü yola sokabilirler. Cinlerin musallat olduğu veya olmaya çalıştığı insanlar genellikle mutsuz olurlar, huzursuz olurlar her şeye sinirlenebilirler. Yalnız yaşamayı tercih edeler. Evlilikten uzak dururlar. Baktıkları yerde siyah noktalar görüp kulaklarına çığlık sesi işitebilirler veya bulundukları ortamda huzursuz olup orayı terk etmek isteyebilirler.
Cinlerin musallatı sonucu bazı haller uykuda meydana gelir. İnsan uykusuzluk çeker. Yatağa girdiğinde uzun süre uyuyamaz veya uyuyup sabah uyandığında hiç uyumamış gibi sersem olur. Rüya aleminde rahatsızlık yaşayabilir. Çoğu korkunç rüya biyolojik sebeplerle olmaktadır. Kişi uyuduğunda vücudunda meydana gelen bir değişme rüyaya yansımaktadır. Örneğin çok yağlı bir yemek yenilip yatıldığında korkunç rüyalar görülebilir veya uyku halinde sağa dola dönerken elimizin bir yere çarpması sonucu rüyamızda elimizin kırıldığını görebiliriz. Bu gibi rüyalar dışındaki korkunç rüyalar ve özellikle tekrarlayan korkunç rüyalar cinlerin eseridir. Özellikle rüyada kedi, köpek, yılan, tilki ve fare gibi yaratıkları devamlı görmek cinlerin musallatı sonucu olur. Uyku halinde gülmek veya çığlık atmak cinlerin musallatıdır. Uykuda konuşmak veya mırıldanmak biyolojik sebeplerledir. Uyku uyanıklık arasında odanın içinde karartılar görmek de cin musallatıdır.
Cinlerin musallat olduğu insanlar özellikle banyo, hamam ve tuvalet gibi cinlerin sık olduğu yerlerde huzursuz olurlar. İleri seviye musallat olaylarında kişi cinlerin olduğu yerlerde fazla kalmayı ister. Bu ve benzeri durumlar cinlerin musallatı sonucu yaşanmaktadır. Cinler insana fiziki rahatsızlıklar da verebilmektedirler. Sara, damar tıkanıklığı, çocuk düşmesi gibi bazı rahatsızlıkların cinlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Tabi bu demek değildir ki bu rahatsızlıkların tamamı cinlerin eseridir. Günümüzde her olayı her hastalığı tıbben şifa aramadan cinlere yoran insanlar var. Bu tip insanlar her hastalığı cinlerin verdiğini düşünürler, bu kesinlikle hatadır. Cinlerin insana verdiği fiziki zarar çok nadirdir. Öncelikle çare tıpta aranmalıdır.
Cinler Allah’ın izni olmadan hiçbir insana zarar veremezler, cinlerin insana verdiği zarar insanın imtihanıdır.
Bir yere girilirken destur ve besmele ile girildiğinde destur kelimesi cinlere orada bir şey yapılacağını bildirmekte ve onları uyarmaktadır. Özellikle tuvalete girerken veya çöp dökerken bunun söylenmesi gerekmektedir. Çünkü onlardan habersiz orada yapılan işlem onlara zarar verdiğinde insana düşman olurlar. Destur kelimesini duyduklarında bulundukları yeri terk ederler. Cinlerin insanların bulunduğu yerlerde yaşayanlarına ve zarar vermeye müsait olanlarına Amir denmektedir. Bu tür cinler süfli cinlerdir, İslam inancından uzak yaşamaktadırlar. Dikkat edilmesi gereken cin gruplarının başında gelmektedirler. Ancak bazı Müslüman cinler de insanlarla birlikte yaşamayı tercih ederler. Bazı cinlere ise Ervah denmektedir. Bu cinler ana rahmindeki çocuğa musallat olurlar. Çocuğun doğmasını engellerler, kadının sık sık düşük yapmasına sebep olurlar. Cinlerin kuvvetlilerine marid denir, daha kuvvetlilerine ise ifrit denir. İfrit çağrılması ve gönderilmesi en zor olan cin türüdür. Çok tehlikelidir.
Ayrıca karı kocanın cinsel hayatına çok dikkat etmesi gerekmektedir. Cinsel ilişki sırasında Besmelesiz yapılan cinsel birleşmede cinler insana ortak olup doğacak çocuğa musallat olurlar. Cin ve insanın birlikteliği ile doğan bu çocuklara Dejin denir. Bu çocuklar muhannes olurlar.
Cinlerin insanlara bir başka zararı da vesvese yolu ile verdikleri telkindir. Ancak bu vesvese ileri boyuta ulaşınca insana “mehdisin” veya “peygambersin” şeklinde olan telkinlerdir. Bu gibi durumlar önceleri masumane ilişkilerle başlar, manevi ve dini yönü zayıf olan insana gelen kötü niyetli bir cin onunla bir şekilde irtibat kurduktan sonra kendisini etkilemeye başlar. Önceleri geçmişten doğru bilgiler verir ve gelecekten tahmin yürütür geçmişi iyi bilen cinlerin bilgilerine inanan kişi ona daha fazla bağlanır ancak gelecekten verdiği bilgiler çoğu zaman yanlış çıkmaktadır. Çünkü geleceği bilmeyen cin sadece olayları tahmin ederek bilgi vermektedir. Örneğin ağır hasta olan kişi için yakında ölecek gibi sözler söyler. Bunları duyan kişi cine inanmaya devam eder.
Bu evrenin bir başka boyutu ise cinin kişiye yardım etmeye başlamasıyla devam eder. Cin kişiye ruhsal hastalıkları tedavi edebileceğini söyler ve çevresine bunu duyurmasını ister. Kişi cine inanır ve çevresine duyurur, evine gelip giden insanlara cin sayesinde bazı özellikler göstererek kendisine bağlamaya başlar. Bunun ilerisinde ise cin artık asıl amacını söyler ve kişiye mehdi veya peygamber olduğunu ilan etmesini ister. Cinin tüm yalanına ve oyununa aldanan zavallı ise kendisini mehdi, peygamber veya ermiş olarak görmeye başlar ve sonucunda cin vasıtasıyla birçok insanı kandırmayı başarır. Bu gibi durumlarda musallat olan cin Şeytan’dır, özellikle Müslüman bir kişiye musallat olarak onu dinden çıkarmaya kadar gider.
Cinler bazen düğünlerde veya kadınlar arası toplantılarda güzelce giyinip süslenen ve altın takan kadınlara musallat olup zarar verirler. Cinler altını çok sevdikleri için üzerinde fazlasıyla altın olup vücudu belli olacak şekilde giyinen kadınlara aşık olurlar. Ayrıca hayvan kesildikten sonra kanının sürülmesi, mum yakma adetleri, tütsü yakma, kadınların düğünlerde veya başka yerlerde aşırı oynamaları cinleri teşvik eder. Özellikle bayanların Allah’tan uzaklaştıkları zaman cinler daha fazla yaklaşırlar. Erkeklerin ise gözlerine musallat olurlar, erkeği kadına baktırıp günaha sokmak isterler. Bu gibi olayları genelde Müslüman olmayan İblis tarafları cinler yapar.
Bazı kişiler belirli sözleri tekrarlayarak cinlerden yardım aldıklarını veya o söze ait cini çağırdıklarını sanırlar. Bu tip sözleri kendi kendilerine defalarca tekrarlarlar. Bu tip karışık sözler söyleyenlere cinler zarar verebilirler. Bu zarar o kişiye musallat olmakladır. İnsanlar bilmedikleri, kitaplardan öğrenip anlamını çözmedikleri hiçbir yabancı kelimeyi tekrarlamamalıdır. Bazı kişilerin gizli tarikatlara girip akli dengelerini kaybetme sebebi o tarikatlarda öğrendikleri bu tür kelime ve sözlerdir.
Çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Yıllardır yayınlanan kitaplar ve araştırmalar dışına çıkarak söylemek isterim ki; Cinlerin zararlarından birisi insana verdikleri maddi hasardır. Bazı kişiler cinlerin saldırdığını ve boğmak istediğini söyler, bazıları cinlerin gelip saldırdığını söyler bu ve benzeri birçok durum yaşanmıştır. Bunun sebebi olarak cinlerin bizzat gelip zarar verdikleri söylenir ancak ben buna katılmıyorum. Benim görüşüm cin gelip fiziksel zarar vermiyor, aksine insanın beynini etkileyip insana zarar hissi uyandırıyor.
Zihin denilen o süper soyut olgu, beynin iki yarım küresi arasındaki uyum aracılığıyla sinir sistemini güdüyor ve beş duyu işlemeye başlıyor. Bu idrak mekanizması, birçok parapsikolojik olayda beş duyunun aracılığını gerektirmeksizin de başarılı olmaktadır. İnsan, beyninin çok az bir kısmını kullanabilmektedir. Gerisi bir boşluk ve kullanmaya kullanmaya körelen ya da uyuşan, fakat zaman zaman ortaya çıkan bazı normal ötesi ruhsal hallerin sorumlusu olabilmektedir. Beyinle ilgili geliştirilen teorilerden birisine göre, beynin sempatik sistem ve parasempatik sistem görevi üstlenmiş iki yarım küresi vardır. Birisi deneysel, pozitif ve mantıkî olanı yapar, problemleri çözer, öğrenir ve ezberler. Diğeri ise tersine, sanatsal ve görsel olaylarda uzmandır. Güzelliklerin hakkını verebilir. Takdir eder, lezzet alır. Özellikle uyanıkken paralel çalışan bu ikisi, uykuda yalnızca görsel merkezleri uyanık tutar. İkinci teori, maddenin çok yoğun bir enerji olmasına bağlı olarak, enerjinin türlü biçimlerde açığa çıkabilmesi olayıdır. Diğer bir deyişle, bir masanın kendi kendine yürümesi, bir telepatik mesajın iletilmesi, normal ötesi türlü açıklanamaz olaylar, bu enerjinin beyni de bir kumanda aleti gibi kullandığı biçiminde ikinci teoriyi oluşturuyor. Enerjinin insan bilinci içinde canlı bir güç olması pekâlâ mümkündür. Beyin dalgaları ile sayısız deneyler yapıldı. Bu deneyler sesin ve ışığın normal bir insan üzerinde nasıl zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklara yol açtığını gösterdi. Örmeğin saniyede 8-12 ışık titreşimi, beynin alfa dalgalarının frekansına yakın bulunuyor. Bu titreşime maruz bırakılan insanlar son derece şiddetli reaksiyonlarda bulunur. Kollar, bacaklar sıçrar, kendini kaybeder. Kafa hafifler, şuursuz hâle gelir. Cinler bu ışın dalgalarını kullanmayı biliyor ve insanlar üzerinde kullanıyorlar. Cinlerin musallatı sonucu insanların fiziksel değişime uğramaları cinlerin beynin alfa dalga frekansıyla yaptıkları müdahale sonucu insanın kendisine verdiği zarardır. Örnek vermek gerekirse cinlerin boğmak istediği bir kişiye cin gelip fiziksel saldırmıyor o kişinin boğulduğunu hissetmesini sağlıyor. Kişi cinin etkisiyle boğulduğunu düşünüyor hatta bu düşünce o kadar ileri seviyeye gidiyor ki odaya gelen gölge şeklinde birisi beni boğmaya çalıştı bile diyebiliyor. Bunun sebebi cinlerin bilinçaltına müdahale etmesi ve gölge veya benzeri bir şekilde kendisini göstermesidir.
Cin musallatı olayının sonucu da budur. Cin musallat olduğunda kişinin beynine müdahale eder ve onu olumsuz düşünmeye sevk eder. Cin vakalarının büyük bölümü bu şekilde gerçekleşmektedir. Bunun aksi bence filmlerde senaryo olacak konulardır. Çünkü cinler kendi alemleri dışına çıkıp insanlara müdahale etmeyi pek sevmezler.
Şöyle düşünelim aynı dünya üzerinde iki boyut birisinde cinler birisinde insanlar yaşıyor. Her boyutta yaşayanların kendine has halleri, düşünceleri ve yaşamları var. Bu iki boyutta yaşayanlar birbirlerinin varlığını biliyorlar. Boyutlar arası geçiş ise sanıldığı gibi kolay değil. Gerek cinler gerek insanlar bu zorluğa katlanacak yapıda değiller. Bazı istisnai durumlarda boyutlar arası geçişler oluyor veya büyü gibi davetler ile kapılar açılıyor ve geçiş sağlanıyor. Onun dışında cinlerin gelip musallat olup zarar vermesi pek mümkün değildir.
Belirttiğim gibi cinin insana zararı beynine telkinde bulunmasıdır. İnsan beyni telkin almaya fazlasıyla müsaittir. Cin beyine ilettiği mesajlar ile kişiye zararda olduğunu çok rahat kabul ettirir, “şu anda boğuluyorum” gibi düşünen insan gerçekten boğulmaya başlar. Rüyasında ayağının yandığını görüp sabah uyandığında ayağının gerçekten yandığını söyleyen vakalar bulunmaktadır. Bu gibi olaylar rüyada olan yanmanın beyin tarafından kabul edilmesi sonucu fiziksel yanmaya dönüşmesidir. Cinlerde aynen bunu kullanır. Kişinin beynine ilettikleri mesajlar ile etkiler ve bir müddet sonra kişinin zarar görmesine sebep olur. Bu söylediklerim tüm cin vakalarında görülen olay değildir bunu da belirtmek isterim. Cinler ile ilgili bilinmeyenleri araştırıp kitaplaştıran birçok yazar bu konuya değinmekten kaçınmıştır. Klasik olanı anlatıp cin musallat olur zarar verir denmiştir. Cinlerle ilgili asıl bilinmesi gereken konulardan birisi budur. Bu konu daha da araştırılıp aydınlanırsa cin vakalarının ve ruhsal hastalıkların tedavisinin kolaylaşacağına inanıyorum.
Burada değinmekte fayda görüyorum. Bazı cin olayları cinlerin bizzat gözüküp zarar vermesi veya korkutması ile olur. Bu olaylar için örnekler fazlasıyla mevcuttur. Ben her olayın cinlere bağlanmaması kanaatindeyim ancak istisnalar hariç. Bu durumda hangisinin cinler hangisinin aldatma olduğunu anlamak tamamen kişinin kendi elindedir. Örneğin aklınızda korku varken gördüğünüz bir gölge beynin aldatmacasıdır ama bunun tam tersi bir durumda aklınızda kesinlikle korku unsurları yok ve geçmişinizde korkuyla bağdaşan bir olay yokken gördüğünüz bir varlık cin olabilir. Bu çok nadir olan bir olaydır bunu da belirtmek istiyorum.
Cinlerin bir başka zararı da, erkek ise hanımını kadın ise kocasını çirkin bir şekilde göstermesi, ondan soğutması ile olur. Bu tip zarar genelde büyü yolu ile gelen cinler tarafından yapılır. Karı koca arasına giren cin birbirlerini kötü görmeleri için elinden geleni yapar. Kadının veya erkeğin beynine hükmetmeye başlar. Ona telkinlerde bulunur. Kadının veya kocanın uygunsuz davrandığını fısıldar. Birbirlerinden nefret etmelerini sağlar. Sonuçta ayrılığa kadar götürebilir.
Aşırı heyecan hallerinde cinler insanlara zarar verebilir. İnsan metabolizması bazı durumlarda farklı çalışır, örneğin aşırı sevinç, aşırı üzüntü veya heyecan gibi durumlarda vücudumuzun çalışma sistemi de değişir. Bu gibi durumlar vücudumuzun enerji ve algılama boyutunu değiştirir ve cinlerin daha rahat hareket etmesini sağlar. Cinler enerji olarak yaratıldıkları için enerji ile insan vücuduna girebilir veya insana musallat olabilirler. Yukarıda belirttiğim durumlara dikkat etmek gereklidir. O gibi durumların sonunda mutlaka dua okunmak ve Allah’a yalvarmak gerekir. Dudaktan dökülen Kuran-ı Kerim ayetleri de enerji yaymaktadır. Onların ve Allah isminin enerjisi cinleri uzak tutar. Hep derler ya yatmadan dua okuyup her yere üfleyin onun sebebi budur ve doğrudur. Özellikle gece yatmadan bol bol dua okunmalıdır çünkü geceleri insanların değil cinlerindir.
Cinlerin zararlarını özetlemek gerekirse %80 olay kesinlikle cinlerle alakalı değildir, beynin insana oynadığı güzel bir korku olayıdır. %15 vaka ise yukarıda bahsettiğim cinin beyine telkinde bulunması ile insanın zarar görmesidir. %5 durumda ise cinler bizzat musallat oldukları kişiye temessül ile beden değiştirerek veya kendi görüntüleri ile zarar verirler. %80 dışında kalan %20 lik kısım gerek bilinçli gerek bilinçsiz davet ve büyü ile gerçekleşmektedir ve mutlaka bilmemiz gerek Allah’a sığındığımız zaman hiçbir varlık zarar veremez.
Cinler ve İnsanların Evliliği
Cinler insanlarla evlilik münasebeti yaşayabilirler. Ancak bu evlilik sağlıksız, tehlikeli ve yasaktır. Bu tür evlilik kutsal olan evlilik makamını zedeleyecektir. Alemleri farklı olan iki varlık ortak bir noktada buluşamaz, evlilik kurumunun gereklerini yerine getiremez ve devam ettiremez. Her ne kadar bu tür evlilik mümkün olsa da fazlasıyla tehlikeli ve yasaktır. Bu tür evliliklerde iki tarafta zarar görür.
Örneğin cin kadını ile evlenen insan erkeği o kadının tüm ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Cin kadını insan erkeği sürekli ilişkiye zorlar, onun başkaları ile irtibatta olmasını istemez, onun sürekli yanında olabilmesi için işinden ve çevresinden uzaklaştırır. Böylelikle içine kapanan bir erkek meydana gelir. Cin kadını bu erkekten sıkıldığında ise ortadan kaybolur. Cin kadını kızdığında ise insan erkeğine bütün gazabını gösterir. İnsan erkeği buna dayanamayabilir. Başlar da oyun gibi gelen bu tür olaylar ileride çaresi olmayan hastalıklara ve intihara sebep olur.
Cinlerden Korunma
Cinlerden korunmak için ağızdan besmele eksik edilmemelidir. Sürekli dua edilmeli ve Allah’tan koruma dilenmelidir. Benim tavsiyem ve görüşüm dua eksik olmayan dudaklara sahip bir insana kötü niyetli cin, insan ve cin, insan ve hayvan Şeytan’ları zarar veremez. Özellikle Ayet-El Kürsi okunmalıdır. Bunu duyan ifrit bile insana yanaşamaz. Bunun yanında belli muskalar ve tütsülerde cinleri uzak tutarlar. Cin olduğu düşünülen bir mekanda “Asa Foctide” ismi verilen bir zamk yakılırsa cinler o mekandan uzaklaşırlar çünkü bu maddenin içinde sinirlere işleyen pis kokulu “antispas modique” adı verilen bir madde vardır. Bu madde cinleri rahatsız edip bulundukları mekan veya insan vücudundan uzaklaştırır. Muska eğer ayetlerden oluşup misk, gülsuyu, zağferan ve safran ile yazılırsa bu muskalara “taviz” denir ve cinler bu muskadan uzak dururlar. Ayrıca cinler kızgın yağ kokusu, sirke ve üzerklik tohumunun tütüşünü sevmezler bu kokuların olduğu yerden uzak dururlar.
Cinler bir insana aşık olduklarında veya aşk ile sevdiklerinde, cin aleminde işledikleri bir suç yüzünden oradan kaçıp saklanmak zorunda kaldıklarında, insanlarla uğraşmak için ve özellikle bir büyü yüzünden insan ile uğraşmak için gelip insan vücuduna girebilirler. Cinler insan vücuduna derideki gözenekler, makat ve ağızdan girerler.
Cinlerden korunmak için gece namazı da çok önemlidir. Gece kalkılıp kılınan namaz cin ve büyüye karşı büyük bir silahtır. Uyumadan önce ise abdest alıp dua veya Kuran-ı Kerim okumak insanı gece koruyacaktır, gündüz ise abdestli olmak insanı koruyacaktır.
“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Ra’d, 11)
Rabbim hiçbir kulunu yalnız bırakmamıştır. Şeytan’lar ve cinler Allah’ın izni olmadan hiçbir insana zarar veremezler, Allah her daim kullarını korumaktadır. Ayette belirtildiği gibi insanı kötülüklerden koruyan melekler vardır. Onlar insanı terk etmedikçe hiçbir varlık zarar veremez. Bu nedenle kesinlikle cinlerden korkmamak gerekir, zaten onların da biz insanlar gibi işleri güçleri vardır onlar da sürekli insanları rahatsız etmezler ve rahatsız edilmek istenmezler.
Önemli bir konu da cin musallat olan bir hastaya şifa verme işidir. Ben bu araştırmamda bu konuya değinmek istemiyorum, çünkü insanlar onları öğrendiğinde çevrelerinde denemek isteyecekler ve çaresi olmayan dertler başlarına açacaklardır. Bu konularda her zaman işin ehline bırakmak gerekir. Ülkemizde ve dünyada bu işin ehli birçok alim vardır ancak bunların sayısının kat kat fazlası kadar yalancı düzenbaz insanlar da mevcuttur. Kendilerine cinci hoca diyen bu kişilere aldanmak ve ona hasta götürmek insanı şirke kadar götürebilir. Bu konulara dikkat etmek gerekir. Cinci hocalara gidip medet umanlar hataya düşmektedir. Bu tür olaylar sonucunda cinlerin o kişiye musallat olması ihtimaldir. Şarlatana gidip istekte bulunan insan şarlatanın ağzından konuşan cin ile yüz yüze gelebilir. Cin insana kendisi için kurban kesmesini, belli esmaları okumasını söyler. Kişi bunları yaptığında bilinçli olarak cini davet eder ve telafisi çok zor olan sonuçlar meydana çıkabilir.
Toplumumuzda doğru olarak kabul gören büyük bir yanlış vardır. Kuran-ı Kerim bulunan veya okunan odaya cinlerin giremeyeceği düşünülür. Bu nedenle çoğu Müslüman’ın evinde “maalesef” Kuran-ı Kerim koruma kitabı olarak duvarda asılı durur. Kuran-ı Kerim insanların okuması için indirilmiştir ancak toplumumuzda ve günümüzde durum farklılık göstermektedir. İnsanlar Kuran-ı Kerim’i koruma kitabı olarak görmektedir. Cinler odada Kuran-ı Kerim bulunan veya okunan odaya girerler ancak sadece Müslüman olanları girer, diğer habis ruhlu cinler oralara sokulmazlar Kuran-ı Kerim olan veya okunan odadan ve evden uzak dururlar. Müslüman olanları ise dinlemeye gelirler. Müslüman cinlerden Müslüman insanlara zarar gelmez.
İblis, Melek ve Cin
Melekler her türlü günah ve isyandan uzak sadece Allah’a kulluk etmek için yaratılmıştır. Bazı alimler Şeytanı Kuran ayetlerinden yola çıkarak melek diye tasvir etmiştir. Bu Kuran’ın müteşabih oluşuyla alakalıdır. Kuran’da şeytanın melek veya cin olduğuyla ilgili ayetler vardır. Bu ayetlerde Allah şöyle söylemektedir.
“Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.” (Araf, 11)
Ayeti çok iyi idrak etmek gerekir. Ayete göre İblis vardır ve melek sınıfındandır. Çünkü Allah’ın emri üzerine sadece o secde etmeyerek isyan etmiştir.
“Bir vakit meleklere: “Âdem(e hürmet) için secde edin” demiştik; İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.” (Taha, 116)
Bu ayette de yukarıdaki mana çıkmaktadır. Ayette İblis vardır ve cin sınıfından değil melek sınıfındandır.
“(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler. O ise: “Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?” demişti.” (İsra, 61)
Ayette açık olarak İblis denilen bir yaratık olduğu ve meleklerden olduğu bildirilmiştir. İblis kendisinin ateşten yaratıldığını onun için çamurdan yaratılan insana secde etmeyeceğini bildirmiştir. Cinlerde ateşten yaratılmıştır. Cinin ve İblis’in özü ateştir, bu yüzdendir ki İblis cinler üzerinde daha etkilidir.
“Ve o zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.” (Bakara, 34)
Bu ayette de İblis’in secde etmediği ve melek olduğu bildirilmiştir.
Tüm bu ayetlere göre şeytanın melek sınıfından olduğu anlaşılmaktadır. Arap dili uzmanlarına ve bazı İslâm âlimlerine göre Melek kelimesi Arapça bir kelime olup, “Elûk” veya “Elûke” kökünden gelir. Elûk, götüren, elûke ise haber götüren manasındadır. Ayrıca melek kelimesi kuvvet ve iktidar sahibi anlamına da gelmektedir. Melekler Allah’a isyan etmezler ve karşı gelmezler. Allah’a kulluk görevinde olan meleklerin Allah’ın sözünden çıkmayacağı kesindir, Allah’ın secde et dediğinde insanoğluna secde edeceği açıktır, bir başka ayette ise Allah şöyle söylemektedir.
“Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis’i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.” (Kehf, 50)
Bu ayette şeytanın cin sınıfından olduğu anlatılmıştır. Kuran yorumcuları da İblis’in cin sınıfında olduğunu anlatmışlardır. Benim naçizane yorumun şöyledir. İblis Allah katında olabildiği için melek sınıfındandır çünkü cinler Allah katına çıkamazlar. Birçok alim İblis cin sınıfındandır demiştir. Ancak olaya farklı bir açıdan bakmak gerek. Cinler insanlar gibi yükümlülük sahibidir ve Allah’a kulluk ile mükelleftir. İblis onların atası olsa idi tüm cinlerin mükellef olmamaları gerekirdi. Bu husus cinlerin İblis soyundan gelmediğini açıklamaya yetmektedir.
“İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.” İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.” (Sad, 79-80-81-82-83)
Burada İblis’in yeminini görüyoruz. Ettiği yeminde “tekil” olarak konuşmaktadır. İblis cennetten kovulduğunda tek idi ve “kıyamete kadar” yaşaması için izin aldı. Bu izin neticesinde İblis kıyamete kadar yaşayacak ve “tek” olarak ömrünü sürdürecektir. Ancak insan, cin ve hayvanları kandırarak kendine dostlar edinip isimlerini Şeytan koyacaktır.
“Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.” (Cin, 8)
Ayette de açıklanmıştır cinler dünyadan ayrılıp Allah katına gidememişlerdir Doğrusunu Allah bilir diyerek şunu eklemek istiyorum. İblis Allah katında Allah’a kulluk eden bir melek iken çamurdan yaratılan insanoğluna secde etmedi ve Allah katından kovularak dünyaya gönderildi. Dünya da o vakit yaşamakta olan cin sınıfına önderlik ederek cinlerle birlikte insanlar yaratıldıktan sonra insanları kandırma yoluna gitmiştir.
Şeytan bir sıfattır. İblis ise cennetten kovulan yaratıktır ve dünyada yaşayan cinler vardır. Bu olgular toplandığında çıkan sonuç şöyledir: İblis melektir ve Allah katında yaşamaktadır. Allah’ın secde emrine uymayarak cennetten kovularak dünyaya gönderilmiştir. O vakit dünyada yaşamakta olan cinleri soy edinerek onları kandırma yoluna gitmiştir. Bundan sonra cinlerin dünyada çıkardığı fesat nedeniyle insanoğlu dünyaya gönderilmiştir. Bu fesadın ve yıkımın sebebi ise İblis’in cinleri kandırması ve yoldan çıkarmasıdır. Aynı tarih şimdi de insanlar için tekerrür etmektedir. İblis insanoğluna da musallat olarak kandırmaya çalışmıştır. Tüm bunlardan çıkan sonuç Şeytan diye bir yaratık olmadığı Şeytan’ın İblis kandırması sonucu sapan cin ve insan olduğu kanaatindeyim. Gerek cinlerin ve gerekse insanların içinde Şeytan’lık yapan birçok kişi vardır. İblis ise kandırılmaya müsait olanlara cinler, insanlar veya kendi vasıtasıyla musallat olmaktadır.
Şeytan insanların ve cinlerin içerisindeki azgın ruhlu yaratıklardır. Şeytan hayvanlar içerisinde de olabilir, hayvanların içinde azgın ruha sahip olanları vardır. Bu tespitler ile Şeytan’ı 3 sınıfta inceleyebiliriz, insan, cin ve hayvan.
İnsan olan Şeytanlar; Benim görüşüme göre en tehlikeli olan insan Şeytandır. Kandırılmaya müsait habis ruhlu insanlardan oluşur. Bu Şeytan’lar çevresindeki insanları kötülüğe yöneltmektedir. Bunlar her dine mensup olabilir ülkemizde en çok Müslüman olanları mevcuttur. Bir bölümü Müslümanlık adı altında her türlü kötülüğe açıktır. Hayatlarını İslam inancından uzak yaşarlar ancak sorulduğunda Müslümanım derler. Dünya cehenneminin sunduğu her türlü musibet ile ilgilenirler. Gayeleri bu günü yaşamaktır yarın ile ilgili hiçbir amaçları yoktur. Ancak bu tipler çevrelerini çok güzel etkilerler. Bir diğer bölüm ise Müslümanlığı yaşayan Şeytan’lardır, bunlar İslam ateşinin yandığı kalplere etki ederler. Çevrelerine hocalık taslayıp içten içe her türlü hinliğe başvururlar. Bu tip Şeytan’lar çok tehlikelidir. Kendilerini İslam adı altında her türlü şekle sokup her kötülüğe yol verirler. İnsan olan Şeytan’lar insanlara özgü her türlü kuruluşu kullanıp belli mevkilere gelerek insanları kandırma yoluna giderler. Bizzat İblis’den aldıkları ve bilmedikleri güç ile önlerindeki engelleri aşıp yüksek mevkilere ulaşabilirler. Sonucunda ise birçok insana musallat olup kandırırlar.
“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak. ” (En’am, 112)
Ayette anlatıldığı gibi insan ve cinlerden Şeytan’lar vardır ve düşmandır. Amaçları İblis’e hizmet etmektir. İlk Peygamberden son Peygamber’e kadar bu insan ve cin Şeytan’ı gelip geçmiştir ve günümüzde halen milyarlarcası yaşamaktadır.
Ben burada iki tür insan Şeytan’dan örnek verdim. Bunlar daha da çoğaltılabilir. Yukarıda bahsettiğim gibi en tehlikeli Şeytan insan olandır. Her insanın “nefis” denilen terbiye edilmesi gereken kölesi vardır. Bu nefis İblis’e hizmet ederse o insan Şeytan olur. Nefsimizi İblis’den korumalıyız.
Cin olan Şeytanlar; Cinler isyankar yapıya sahiptirler. Akıl ve bilgi bakımından düşük olan bu yaratıklar kandırılmaya müsaittirler. İblis tarafından kandırılan cinlerin bir bölümü Şeytan olmuştur. Tek amaçları kötülüğe hizmettir. Aynı insanda olduğu gibi her türlü dine mensup olurlar tek gayeleri cinler aleminde fesat çıkarmak ve insanlar aleminde vesvese vermektir. Bu şekilde İblis’e hizmet ederler. Tehlike bakımından insan Şeytan’larından sonra gelirler. Ruhunu İblis’e teslim eden bir cin çok tehlikelidir. İnsanlar tarafından görülmedikleri için tehlike boyutu yüksektir.
Hayvan olan Şeytanlar; Bu tür Şeytan’lar en tehlikesiz olanlarıdır. Ancak unutulmamalıdır tehlikesiz bile olsa Şeytan’dır. Fikir sahibi olmayan hayvan bilmeden İblis’e hizmet edip Şeytan olabilir. Bir lokma ekmeğin peşinde koşan bu tür Şeytan’lar ekmeği verene şükür yerine ekmeği yedirene hizmet etmeyi tercih etmişlerdir. Gayeleri cin Şeytan’ların işlerini görmek veya inançlı insanları rahatsız etmektir. En fazla görülen yönleri cin olan Şeytan’a hizmet ederek insanları korkutmaktır. Cin Şeytan’larına hizmet eden hayvan ruhunun kullanımını bilmeyerek onun emrine verir ve bedenini kötülük için kullanmaya başlar. Hayvanlar mükellef sahibi değildir. Onların sevabı veya günahı yoktur. Bu sebeple onların bilmeden ettikleri hizmet onlara bir zarar vermez.
Şeytan’ın melek mi yoksa cinmi olduğu hususu çok özel bir konudur ben bu konuda kendi araştırmalarım ve yorumlarım sonucu bu kanaate vardım ve paylaşıyorum ancak bu hususta her şeyde olduğu gibi doğrusunu Allah bilir.
Ruh ve Cin Çağırma
Cin çağırma adı verilen olaylar gerçektir. Cinler insanlarla iletişim kurabilirler ancak ruh çağırma diye bir şey yoktur. Allah’ın lütfundan faydalanan bazı ruhlar özellikle Perşembe geceleri dünya elemine gelip yakınlarını görebilirler ancak Allah’ın kalp gözünü açtığı insanlar hariç kesinlikle hiçbir insanla iletişim kuramazlar. İnsanların ruh çağırma diye yaptıkları olaylarda gelen varlık cindir. Cinler uzun ömürleri (yaklaşık 1000 sene) olduğu için ruhu çağrılan insanı tanımakta onun özelliklerini bilmektedir. Cahil insanların giriştiği ruh çağırma anında gelip o insanlara ölen kişi ile ilgili bilgiler vermekte ve cahil insanları kandırmaktadır. İnsanların aldıkları bilgiler ile ölen kişiyle iletişim kurduklarını sanmalarına neden olmaktadır ve böylelikle o insanları kandırarak kendisine tabi kılar ve küfre sürükler.
Günümüzde ruh çağırma ile ilgili birçok olay kayıtlara geçmiştir. Anlatılan olayların bütünü ele alındığında ruh çağırdığını iddia eden medyumlar ve bazı zatların anlattıklarının yalan olduğu ortaya çıkmaktadır. Çağrılan ruh ve anlattığı bilgiler paraleldir. Genellikle ünlü kişilerin ruhları çağrılmaktadır ve gelen varlık o kişiye ait birçok bilgiyi ayini düzenleyenlere iletmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda gelen varlığın ruh olduğuna inanılır ve bu ayinler devam ettirilir. Hatta ülkemizde bu konuda celse kayıtları tutularak bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Bir çok ruh ile temas edilmiş ve bilgiler toplanmıştır. Ancak ben hepsinin yalan olduğuna inanıyorum çünkü gelen varlık ruh değil cindir ve cin çağrılan ruh ile ilgili birçok bilgiyi bildiği için ayine katılanları çok rahat kandırmaktadır.
Bu tür ruh çağırma seansları sonrasında birçok insan manevi hastalık sahibi olmuştur çünkü davete icabet eden cin oradan ve kişilerden ayrılmak istemez. Bu gibi durumlar bilmeyerek cin daveti olur ve çağıranlara büyük sıkıntılar verir. Kesinlikle yapılmasını tavsiye etmiyorum.
İşin bir başka boyutu da günümüzde “fincan” ile ruh çağırmadır, 7 den 70 e bir çok kişi bununla uğraşmaktadır. Bir çok denemede başarılı sonuç alınmıştır bir varlık gelmiştir ancak yukarıda bahsettiğim gibi gelen varlık cindir. Ruhani alem bir fincan yardımı ile ulaşılabilecek kadar kalitesiz değildir. Bu konuda herkesin dikkatli olmasını tavsiye ediyorum. Bir fincan yardımı ve bazı tebliğler ile ruh çağırma ayinleri tehlikeli ve boştur. İşin tehlikesi gelen varlığın musallat olması ile sonuçlanabilir. Önce masumane heyecan ile başlayan bu ayinler ileride telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir bunlara çok dikkat edilmelidir.
İstisna durumlar söz konusu olabilir. Allah’ın izni ile bazı ruhlar dünyada yaşayanlar ile rüya ve zikir vasıtasıyla iletişim kurabilir. Bu gibi durumlar kesinlikle paylaşılmaz ve bilinmez. Bu istisnalara erişmek kesinlikle bir fincan yardımıyla olmayacaktır.
Cin çağırma denilen olay ise gerçektir. Özellikle “Hüddam” denilen ilim sayesinde cinlerle iletişim kurulup cinler hizmet için kullanılabilirler. Ancak bu yolda çok meşakkatlidir. Kesinlikle kolay değildir. Ben denenmesini ve uğraşılmasını kesinlikle tavsiye etmiyorum ve uğraşmıyorum. Cinler konusunda yaptığım araştırmamın yegane sebebi onların varlığı ve bilinmeyenlerini Kuran-ı Kerim ve bilim ile açığa çıkartmak içindir. Onlarla iletişim kurmanın hiçbir yolunu paylaşmayı uygun bulmuyorum.
Değinmek istediğim özel bir husus var. Her insan cinlerle irtibat kuramaz. Bazı kişiler istemeseler de cinlerle irtibat halindedir. Çünkü onların iletişim kanalları diğer insanlara göre daha açıktır. Bazı kişiler ise ne kadar isterlerse istesinler iletişim kuramazlar çünkü cinler alemine geçit yapamazlar. Cinlerle yapılan bağlantı insanın cin alemine geçmesi veya cinin insan alemine gelmesi ile olur. Her insan cin alemine geçecek kadar dirayetli değildir. Çoğu olayda cinler insan alemine geçmiş ve temessül veya bizzat gözükerek iletişim kurmuşlardır. Çoğu olayda temessül ederek yani bir insanın bedenine girerek o insanın ağzından konuşup iletişim kurmuşlardır.
Cin çağırmak dinen caiz değildir. Her yaratılan kendi aleminde yükümlüdür. Allah isteseydi arada perde bırakmaz insanlar ve cinleri tek bir alemde yaşatabilirdi. Cin çağırmak cinleri de rahatsız eder. Bazı cinler bu tür ayinlere severek gelirler çünkü insanları kandırmak onların hoşuna gider. Bu tür cinler genelde Şeytan cinlerdir. Ancak Müslüman olan cinler mecbur kaldıkların da bu tür davetlere icabet ederler veya kendilerini çağıran kişinin takva derecesine bakarlar. Cin çağırma olaylarında genelde art niyetli ve Müslüman olmayan cinler gelirler. Bu tür cinler insanlar tarafından rahatsız edildiklerini düşünüp zarar vermek isterler. İnsanlar davet etti biz gittik diye düşünürler. Cin çağırma olaylarında lambaların sönmesi, garip sesler duyulması ve benzerleri onların insanları korkutma yöntemleridir.
Ben cin çağırma olayının ve cinleri kullanma becerisinin iyiye kullanıldığında muhteşem sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Günümüzde birçok ülke gizliden bu konular üzerinde çalışmaktadır. Ancak ülkemizde henüz bilinen çalışma sayısı çok azdır. İnşallah en kısa zamanda ülkemizde de bu konuların üstüne düşecek bilim adamlarımız yetişecektir ve geleceğin bilim dalı olan bu konular üzerinde çalışmalar yapılacaktır.
Cinlerin Görülmesi ve Temessülü
Cinler insanlara görünmezler onları görmek için riyazat haline girip belirli esmaların okunması gerekmektedir. Riyazat cin davetinde cinlerle irtibat kurulmasını sağlayan bir sistemdir. Riyazat ile perhize girerek vücut enerjisi belli yönlerde geliştirilir. Bu enerji insanın cin boyutuna ulaşmasını sağlar. Ayrıca riyazatta bazı kutsal kelimeler belirli sayılarla söylenir. Bu şekilde vücut enerjisi bir yere toplanmaya çalışılır, nefis terbiye edilir ve vücut temizlenir. Riyzatın ilk şartı canlı veya canlıdan çıkan hiçbir gıda tüketilmeyecektir. Örneğin et yenilmeyecek ve süt içilmeyecek. Gündüzleri oruçlu geçecek. Geceleri ise belli kelimeler okunarak geçecek. Bu kelimeler yalnız ve loş ışık alan bir odada okunacak. Riyazatın son evrelerinde kişi cin boyutuna geçmeye başlar. Bu durumda cinler kişinin cesaretini ve halini ölçmek isterler. Gece tek başına bir odada esmaları okuyan insanın karşısında bir anda çeşitli hayvanlar çıkabilir veya karşısında tanımadığı insanlar geçip oyun oynayabilir. Daha ileriki evrelerde cinler kişiye altın getirip anlaşma yapmak isterler, eğer altını alınırsa riyazat hali bozulur. Daha sonraki evrelerde insanın karşısına güzel kadınlar veya erkekler çıkar cinsel ilişki kurmak ister, kişi bunu da istememelidir. Eğer isterse riyazat hali bozulacaktır. İradesi kuvvetli olan insan cinlerin uyguladıkları bu sınavları geçebilir. Ancak iradesi olmayanlar kesinlikle bu yola çıkmamalıdır. Tabi bu evreler bir günde olmaz. Bu saydıklarım günler süren riyazat halinde sıra sıra meydana gelmektedir. Bu gibi durumlarda kişi halini bozmadan devam ederse o boyuta erişir ancak çoğu insan bunu kaldıramaz ve bırakır. Her şeyi harfiyen yapıp cin ile karşılaştığında akli melekesini kaybeden birçok insan olmuştur. Ben cinleri gerçek şekliyle görebilen insan sayısının çok az olduğuna inanıyorum. Bunun yanında cinler temessül edebilirler. Her türlü insanın ve hayvanın şekline girebilirler. İnsan şekline girme sırasında fazlasıyla yorulup enerji harcarlar. Yalnız Peygamber Efendimiz (sav) ve koç şekline giremezler. Şekline girdikleri insanı tanımaları gerekmektedir. Örneğin tarihte yaşayan bir şahsiyet şekline girip gelebilirler. İnsan o kişinin şeklini bilmediği için inanır. Cinlerin uzun ömrü sayesinde insan zamanında 1000 ila 1500 yıl önce yaşayan insanları görebildikleri bilinmektedir ancak daha öncesinde yaşamış insanları bilmedikleri için şekillerine girdiklerini söylediklerinde itimat etmemek gerekir.
Burada dikkatle irdelenmesi gereken bir husus var, cinler insan şekline girebilirler ancak bu devamlı olsaydı dünyada insanlara güven kalmazdı. Örneğin kafir bir cin çok sevilen bir kişinin şekline girip sevenlerini kandırabilir. Bu gibi durumlar fazlasıyla yaşanabilirdi. Ben bunun önüne geçildiğine inanıyorum. Cinlerin herhangi bir şekle girip insanlar arasında dolaşmaları için alemlerini terk etmeleri veya davet ile insanlar alemine geçmeleri gerektiğine inanıyorum. Aksi durumlarda cinler sürekli alem değiştirip istedikleri gibi görünürlerdi.
Burada değinmek istediğim bir konu da şudur. İnsanlara bazen çeşitli şekillerde görünen varlıklar olmaktadır genelde geceleri insan şeklinde evlerde göründüğü söylenen birçok varlık vardır. Ben görünen bir varlık veya cin olduğuna inanmıyorum. Tamamen beynimizin kandırması olduğuna inanıyorum. Korkularını kontrol edemeyen insanların bu tür hayaller gördüğü kanaatindeyim. Aksi olsaydı her gece evlerimizde cin görmemiz gerekirdi. Yine belirtmek isterim istisna durumlar olabilir. Cinlerin sahiplendiği insanların yaşamadığı tekinsiz evler vardır. Buralarda yaşayanları oraya insan girmesini istemez ve insan girdiğinde ona bir insan suretiyle gözüküp korkutabilir.
Cinlerin, en çok şekline girdikleri hayvanlar ise yılan, kedi, köpek ve keçidir. Evlerimizde veya bahçelerimizde karşılaştığımız bu tür hayvanları öldürmek iyi değildir. Çünkü bir hayvanın şekline girip insana yanaşan cini insan öldürdüğünde o cinin yakınları insana musallat olurlar. Cinlerin davet yöntemlerinden birisi de budur. Bu bilinçsiz olarak cin davetidir. Evimizde gördüğümüz fareler veya özellikle yılan cin olabilir, cinler yılan şekline temessül edip evlere girebilirler evde bir yılan gördüğümüzde ona “Allah’ın izni ile buradan ayrıl burayı terk et” demeliyiz ve bunu birkaç defa tekrarlamak gerekir eğer yılan olduğu yerden gidiyor ise cin olma ihtimali yüksektir. Gitmiyorsa gerçek bir yılandır ve eğer zarar vereceğini düşünüyorsanız öldürmek gerekir. Eski kültürlerde tüm yılanların cin olduğuna inanılırdı, bu görüş yanlıştır. Çünkü yılan Allah’ın yarattığı bir canlıdır. Bir cinin yılan şekline girip dolaşması o canlıyı lanetli yapmaz bunu da unutmamak gerekir.
Bazı hayvanlar cinleri görebilirler. Bu hayvanların göz perdesi yoktur onun için cinleri görüp onlardan rahatsız olabilirler. Özellikle kedi, köpek, keçi, koyun, eşek, at gibi evlerde beslenebilen hayvanlar cinleri görebilirler. Bazı hayvanlar ise cinlerin hayvanlarını görüp rahatsız olurlar.
İnsanların cinleri gerçek şekilleriyle görebilmeleri için “halvet” haline bürünmeleri gerekmektedir. Halvet halinde geçirilen zaman ruhani aleme açılan bir yol olacaktır. İnsan zamanla maddesel dünyadan mana alemine geçiş yaparak cinleri görebilecektir. Tabi sadece halvet hali yeterli değildir. Büyük bir sabır ve irade de gerekmektedir. Çünkü görülecek olan alem insanın aklını karıştırabilir.
Cinlerin görünmesi herhangi bir eşyanın görünmesi gibi olmaz. Örnek olarak masada duran bir bardağı her insan aynı şekliyle algılar, göz görür ve beyin algılayarak bardak olduğunu insana bildirir. Cinlerde durum böyle değildir. Bir cin insana göründüğünde onu yanındaki başka birisi görmeyebilir. Böyle durumlarda görünen cin veya herhangi bir şekle girerek görünen cin kişinin göz perdesi diye adlandırılan enerji boyutunun üstüne çıkarak beyinde algılama yolu ile gözükür. Bu gibi durumlar defalarca yaşanmıştır. Çoğu olayda herhangi bir insan veya hayvan şekline giren cin birisine göründüğünde onun yanında bulunanlar göremeyebilir.
Cinlerin insanlara devamlı görünme gibi adetleri yoktur. Onlar da biz insanlar gibi hayat sürmektedirler. Cinler ve insanlar aynı mekanda fakat farklı boyutlarda yaşadıkları için cinler insanları görürken insanlar cinleri göremezler. Asıl olan görünmeleri değil görünmemeleridir. Çünkü onlar “bilinmeyenler” olarak adlandırılmıştır. Allah’a kulluk eden binlerce tür gibi onlar da kendi alemlerinde yaşamaktadırlar. Sihir, büyü, davet veya zarar gibi istisnai durumlar hariç insanlarla alakadar olmak istemezler.
Cinlerin insan alemine geçmeleri için sebepler gerekir. Bu sebepler bizim alemimizde manyetik bir hadise vuku bulur, ya iki alem arasında bir menfez, koridor meydana gelir ya da medyum özelliğine sahip bir kişi, bilerek veya bilmeyerek bünyesi gereği buna vesile olur. Yoksa hiçbir cin kendi aleminin hudutları dışına kendi iradesiyle çıkamaz. Cinler her istediğinde insan alemine geçemezler. Mutlaka bir davet veya kapı olmalıdır. Cinler insan alemine geçtiklerinde herkes ile irtibat kuramazlar. Metafizik alemle bağı kuvvetli olan, bilmeden metafizik alemle bağı olan veya o alemi iyi bilen kişilere musallat olabilirler. Cinler insan aleminde sürekli kalamazlar. Bir müddet sonra kendi alemlerine geçmeleri gereklidir. Cinlerin insan alemine geçmeleri ile ilgili güzel bir örnek verebilirim.
Asr-ı saadetten Hz. Ayşe (r.a.) validemiz bir gece cinler tarafından yatağından kaldırılarak yüksek bir mahkemenin huzuruna getirilir. Hz. Ayşe validemiz sebebini sorunca: Sen cinlerden bir Müslüman katlettin. Bunun mahkemesi yapılacak, denildi. O da: ‘Ben nerede bir cin öldürdüm?’ dediğinde ona cevap verildi:
Sen Kur’an-ı Kerim okurken, bizim Müslüman cin kardeşlerimizden birisi bir yılanın içine girerek seni dinlemeye geldi. Siz hanenizde o yılanı görünce öldürdünüz. Dolayısıyla içinde bulunan kardeşimiz de öldü. Bunun hesabı görülecek. (Kurtubi, el-Camiu Liahkami’l-Kur’an, 16/214,215)
Hadisenin sonunda barış ve anlaşma yapıldı. Olay tatlıya bağlandı. Zaten rivayetlerden bize gelen, evde her hangi bir haşarat, muzır mahluk görürseniz yılan, çıyan, böcek vs. bunları hemen telef etmeyin. Zararları yoksa ilişmeyiniz, denilmiştir.
Cinler insanların enerji hallerine göre gelirler. Aşırı heyecan mutluluk veya üzüntü gibi durumlarda vücut enerjimiz değişir. Bu gibi durumlar cinlere davetiye çıkarır. Ağızlardan dua eksik edilmemelidir. Bu gibi durumlarda bazen cinler aniden gözükebilir. İnsan o anki ruh haliyle anlayamaz, gözünün önünden veya odadan hızlıca bir şeyin geçtiğini söyler. Bazı durumlarda ise ses duyar. Bu da cinin gözükmesi veya insanın cin boyutuna geçmesidir. Çoğu insan bu hali yaşamasına rağmen farkında bile olmaz.
Gayb ve Cinler
Cinler kesinlikle geleceği bilemezler. Bazı büyücüler ve falcılar cinlerden yardım aldıklarını söyleyerek insana gelecek hakkında bilgi verirler. Bunlar yalancı ve şarlatandır. Cinlerin etkisi altında kalan bu yalancı insanlar cinlerden aldıkları uydurma bilgileri insanlara aktararak insanlardan maddi olarak faydalanmaktadırlar. Bir falcıya giden insan o falcıya kendisini ailesini ve geçmişini azda olsa anlatır o anda orada olan cin bunları duyar ve o insan hakkında diğer cinlerden vasıtasıyla bilgi toplar, bu bilgileri falcıya iletir, falcı bilgileri insana anlattığında o kişi şaşırarak falcıyı dinlemeye devam eder çünkü falcının kendisi ile ilgili bilinmeyenleri bildiğini zanneder ve devamında falcı gelecekle ilgili bilgiler vererek şovunu sonlandırır. Bu gelecekle ilgili bilgiler kısmen doğrudur. Bunun sebebi cinlerin gaybi bilgi edinmesi değildir. Fal bakılan sırada cin veya cinler o kişinin yakınlarını da izlemektedir. Bir yakını o anda o kişiyle ilgili kötü bir niyet besliyorsa falcı bunu alıp kişiye “falanca kişiden zarar göreceksin” der, buna inanan şahıs bir müddet sonra o kişiden zarar gördüğünde falcıya daha çok inanır ve daha çok gider tabi bu arada falcının reklamını da yapmayı ihmal etmez. Bu durumda mağdur kişi falcıya bol miktarda para döker. Kandırılmışlığının bedeli olarak maddi ve manevi yönden zarar görerek oradan ayrılır. Ayrıldıktan sonra falcının sözleri ile hareket edeceğinden kendi elleriyle geleceğini zehirler. Falcı ise aldığı maddi hazzın karşısında ona bilgiyi veren cine manevi haz yaşatmaktadır.
“Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.” (Sebe, 14)
Ayette cinlerin geleceği bilemedikleri açıkça belirtilmiştir. Allah Peygamberlerine bazı lütuflar vermiştir Süleyman (as) verdiği lütuf hem insanlar hem cinler ve hayvanlara Peygamberlik etmesi onları yönetmesiydi, cinler Süleyman (as) emrinde birçok işler yapmıştır, Kudüs’de bulunan Mescid-i Aksa’nın cinler tarafından yapıldığı söylenmektedir. Süleyman (as) vefat ettiğinde elinde değneği ile ayakta duruyordu, cinler onun öldüğünü anlamadan çalışmaya devam ettiler ta ki değnek kırılıp Süleyman (as) yere düşene kadar, cinler onun öldüğünü ancak yere düştüğünde anlayabilmişlerdir. Buradan çıkan sonuç cinlerin kesinlikle geleceği bilemeyeceğidir, ancak geçmişi çok iyi bilirler, kalp gözü açık bazı alimler cinler yardımıyla insanların geçmişlerindeki olaylardan ders çıkarıp insana yol gösterebilirler. Onun dışında gelecek bilgisi sadece Allah’ın lütuf vereceği bazı kullara mahsus olacaktır onlarda bunu kesinlikle çıkar amaçlı kullanmayacaklardır.
“Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, artık mele-i a’la’ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.” (Saffat, 6-7-8-9-10)
Ayette bildirilen şeytan İblis’in kandırması sonucu sapan cinlerdir. Bunlar gayb aleminde meleklerin sözlerini takip etmeye çalışırlar. Ayette gaybdan bilgi alınabildiği bellidir ancak bu bilgiyi alanların ardından parlak ışık takip ettiği bildirilmiştir. Ben parlak ışığın meteor olduğuna inanıyorum. Ben cinlerin dünya yaşamı dışına çıkıp gaybdan bilgi alabilmeleri üzerine meteor ile cezalandırıldıkları kanaatindeyim. Şeytan olan cin gaybi alemden bir söz işittiğinde onu meteor takip eder ve yakar. Bu sebepledir ki cinler kesinlikle gelecekten söz edemezler, eden cinler yalancıdır.
“Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk. Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” (Cin, 8-9-10)
Ayetlerde anlatılan cinlerin gayb aleminden bilgi almak istemeleridir. Ayette geçen “daha önce” sözleri manidardır. Cinlerin bir müddet gelecekten bilgi aldıklarını buradan anlıyoruz ancak daha sonra bu bilgi onlardan esirgenmiştir. Yukarıda belirttiğim gibi bilgi almaya gittiklerinde ateş topları ile karşılaşmaktadırlar. Ayrıca üzerine dikkat edilecek bir husus da son ayette belirtilen konudur. Cinlerin gelecekten bilgi almayı kesmeleri Allah’ın insanlara bir lütfu olarak değerlendirilebilir. Çünkü geleceğini bilen hiçbir insan huzurlu yaşayamaz. Hatta bu şekilde mantıklı bir yaşam da olmaz. Bu sebepledir ki cinlerin gelecekten bilgi almalarının engellenmesi insanın faydasına olmuştur.
Cinlerin gaybı dinlemeleri ile ilgili Peygamber Eendimiz (sav) şöyle demiştir:
“Allah, Gök’teki ‘melekler’e bir şeyin infaz edilmesini emrettiği zaman, düz bir taş üstünde hareket ettirilen zincir sesi gibi heybetli olan bu ilâhî buyruğa (korku içinde) tam mânasıyla itaat etmek için melekler, kanatlarını birbirine vururlar. Kalblerinden bu korku gidince de bunlar; Cebrail, Mîkâîl gibi mukarrebin meleklere: Rabb’iniz ne söyledi? diye sorarlar. ‘Mukarrebin melekler’i: ‘Allah, hak söz söyledi’, diye Allah’ın emir ve hükmünü bildirirler. Allah Yüce ve büyüktür, derler. İşte bu suretle kulak hırsızı ‘şeytânlar’; Allah’ın verdiği emir ve hükümleri işitirler. Bu esnada kulak hırsızı o ‘şeytânlar’ (yerden Göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) sıralanmış (kulak hırsızlığına hazırlanmış)lardır. Bu durumda iken en üstteki ‘şeytan’, ‘melekler’ arasında cereyan eden konuşmayı işitir ve bu sözleri, altındaki ‘şeytan’a hemen aktarır. Bazen üstteki ‘şeytan’, işittiği haberi altındakine ve o da kâhin veya sâhirin diline atmadan önce bir ateş topu, üstteki ‘şeytan’a erişir (ve onu yakar). Bazen de haberi alttakine ulaştırıncaya kadar ateş ona ulaşmaz. Nihayet kendisine haber ulaşan kâhin veya sihirbaz, o habere, yüz yalan katıp (sağa sola) söyler. Neticede Gök’ten işitilmiş olan sözün(doğru olan kısmı) gerçekleşir. (Kâhin veya sâhir bunu istismar eder ve ettirir).” İbn-i Mace, C.1, H.no: 194, s. 346-347.
Bu sözler cinlerin gaybdan bilgi aldıkları dönemleri anlatmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) doğduğu gün cinlerin gaybdan bilgi almaları kesilmiştir.
Yeri gelmişken değinmek istiyorum cahiliye Arapları döneminde putların içinde cin olduğuna inanılıyordu ve bu cinlere “Hatif” denilirdi. Putun içindeki cin ile kahinler konuşurdu ve cinlerden bilgi alırlardı bu bilgiler gelecek ile ilgiliydi ancak cinler o zamanda da yalan bilgiler verirdi. Daha sonra İslam nuru ile tanışan Arap milleti putlara dolayısıyla putun içindeki cinlere tapmayı bırakmıştır.
Büyü ile Cinleri Kullanmak
“Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” (En’am, 128)
Cinler insanlar tarafından kullanılabilirler. Aynen cinleri kullanmakta insan kullanmak gibidir cinlere yaptırılan bir iş karşılığından insandan taviz isterler bu taviz hak veya haram olabilir insan bunun karşılığını verebiliyorsa cinleri kullanabilir ancak çoğu durumda insan cini değil cin insanı etkisi altına almakta ve kullanmaktadır. Çünkü cinleri elde etmek büyük güç ve sabır gerektirmektedir. Müslüman cinler Müslüman insanlara karşılık beklemeden yardımcı olurlar ancak özellikle ateist cinler insanların büyücülerine yardımcı olmayı çok severler. Bu yardım karşılığında büyücüden Kuran-ı Kerim’i aşağılamasını isterler. Eğer insan bunu yaparsa cin insanın her isteğini yapar. Ancak gün ve zamanı geldiğinde o insandan kurtulmak için insana zarar verip öldürür veya aklını yitirmesine sebep olur.
“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!” (Bakara, 102)
Büyü cinler vasıtasıyla yapılmaktadır ve çok büyük günahtır. Büyünün iyisi veya kötüsü yoktur tamamı şirktir ve yasaktır. Büyü yapan kişi cinlerden faydalanır. Cinler kişinin küfre girmesi için ona büyüde yardımcı olurlar. Ayette söylendiği gibi büyü Allah’ın izni ile yapılır. Allah büyü yapana verdiği iznin cezasını cehennemde verecektir. Büyü yapılan ise hem dünyada hem ahirette karşılığını alacaktır. Büyüde aracı olan cinler genelde ateist olan cinlerdir.
İnsan vücudunun iki önemli sıvısı vardır bunlar su ve kan dır. Büyü bu iki sıvıya etki ederek cinleri insan vücuduna çekme sanatıdır. Büyücüler çeşitli kelamlar ve ilim ile bazı cinleri büyü yaptıkları insanın vücuduna yönlendirip oraya yerleşmelerini ve belirttiğim kan ve su sıvılarının dengesini değiştirmeyi başarır. İnsan vücudunda su veya kan dengesi bozulduğunda ruhani hastalıklar veya maddesel hastalıklar meydana gelir büyünün amacı bu hastalıkları tetiklemektir “sihir suyu” diye adlandırılan büyü bir şekilde insan vücuduna girdiğinde cinleri kendisine çekmektedir. Ayrıca etkili bir büyü ile büyülenen bir kişi vücut dengesinin bozulması sonrasında cinleri gerçek şekilleri ile görebilir. Sihir suyundan içen bir cin suyu içiren kişinin isteği üzerine insana gidip zarar verir. Büyüdeki amaca ulaşılmış olur. Çiftlerin arasının bozulması, evin dağılması. Kişinin hayatının kararması ve birçok benzeri durumun sebebi budur. Allah her kulunu büyü ve büyücüden korusun.
Büyünün bir memlekette artması o memleketin helakına sebep olur. Büyü yapılan yerler ve mekanlar hayırsızdır. Büyünün hayrı yoktur. Büyü yapanların “biz iyilik için yaptık” sözü tamamen kendilerini aldatmaktır. Büyünün iyisi olmaz. Büyü insan idrakını zayıflatır ve o insanı oyuncak eder. Büyü ile sağlanan aşklar, evlilikler veya ayrılıklar kesinlikle hayır getirmez.
Büyücü ve büyücülere gidenlere cinler zarar verirler. Çünkü büyüde kullanılan cin onu kullanan ve kullandıranda intikam almak ister veya kendini kullandırmak karşılığında istediklerini alamadığında zarar vermek ister. Büyücülere gitmek çok tehlikelidir cinler istediklerini arzu ve şartlarını büyücüye yazdırırlar ve bir zaman sonra büyü yaptırmaya gelenlere aktarmasını isterler örnek olarak cinlerde gaybı görmedikleri için vede nefsani arzularına insanlardan daha düşkün olduklarından büyücüye gelen kadına erkek cin erkeğe de kadın cin yardım edeceğini vaat eder ve derki kadın veya erkeğin mahrem bölgelerine şunları şunları yaz der büyücüde işlerinin bozulmaması için kabul eder ve yazar. Kadın ve erkeği soyar cinde nefsani arzularını yerine getirmiş olur onu seyreder belli bir süre iyi gibi olur cin yine seyretmek istediğinde hastalandırır. Büyücüye gelmesini sağlar büyücü geleni şartlara uymadıklarından hastalandığını söyler ve gelenleri suçlar. Burada cinin amacı şehvet duyguları ile insanı izlemektir. Bu tip büyü olaylarının sonucunda cin o insana musallat olur.
Korkular ve Cinler
Evde duyduğunuz her tıkırtı, arkanızda hissettiğinizi sandığınız nefes veya aniden gelecekmiş gibi his uyandıran varlıklar cin değildir. Cinlerin musallat olması veya rahatsız etmesi beynin insana gösterdiği halüsinasyon ile farklıdır. İnsan beyni bazen kontrolden çıkabilir. Özellikle korkmaya müsait olunan durumlarda, korku filmi izlemek veya yalnız kalmak gibi durumlar olabilir. Bu ve benzeri anlarda beynimizin korku kontrolünü kaybedebiliriz bunun sonucu olarak bizi en çok korkutan haller oluşmaya başlar.
Odada karanlıkta film izlerken aniden TV nin arkasından fırlayacak bir varlığın korkusu bir anda tüm bedenimizi sarabilir bu veya benzeri durumların cinlerle hiçbir alakası yoktur. Cinin rahatsızlık vermesi insanı bambaşka boyutlara götürür. Beynin verdiği korku ile cin musallatının sonuçları kesinlikle başkadır. Günümüzde her olayı cinlere bağlayan bir sürü insan var. Günlük yaşamında beliren küçük olumsuzlukları, ruh hallerini veya minik değişiklikleri cinler bana musallat oldu veya cinler bana geldi hissettim gibi değerlendiren insanların sayısı epey fazladır. Bu durumun baş sebebi varlıklarını göremediğimiz cinler hakkında hikayelerle büyümektir.
İnsan fıtrat olarak görmediği ve bilmediği şeylerden korkmaya müsaittir. Bu sebeple özellikle çocuklara cinlerle ilgili doğru bilgi vermek gerekir. Çocuklarımızı cin hikayeleri ile büyütmek yerine onların da Allah tarafından yaratılan varlıklar olduğu konusunda bilinçlendirmemiz gerekir. Bunun aksi durumlarında günümüzde olduğu gibi her olayı cinlere bağlayan bilinçsiz insanlar türeyecektir.
Ülkemizde çocuklarımıza genelde “sarı kız” gibi cin hikayeleri anlatırız. Aman oraya gitme sarı kız gelir. Aman şunu yapma falanca gelir gibi bir çok hayali yaratık ile çocuklarımızı korkuturuz. Çocuk bu yaratıklardan korktuğu için yasaklanan yere gitmez veya yasaklanan şeyleri yapmaz. Ancak çocuk büyüdüğünde ve sorgulamaya başladığında küçüklüğünde sarı kız olan yaratığı cin olarak algılar ve cinlerden korkmaya başlar. Bu ve benzeri durumların engellemek için çocuklarımıza iyi bir dini eğitim ve Allah’ın yarattığı kulları olan cinler hakkında doğru bilgiler vermek gerektiğini düşünüyorum.
İntihar ve Cinler
“Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.” (Cin ,6)
İnsanoğluna musallat olan cinlerin en büyük etkilerinden birisi insanın intiharına sebebiyet vermektir. Bu konu fazlasıyla önemlidir, cin musallat olmasının sebepleri başına gelip bir cinin musallatına yakalanan insan eğer dirayetli değil ise intihara sürüklenebilir. Günümüzde intihar olaylarının büyük bölümü cinin insana musallat olması sonucunda meydana gelmektedir.
İnsanı etkisi altına alan cin zamanla ona telkinde bulunarak intihar etmesini sağlayabilir. Bu insanlar hasta insanlardır bazen toplumumuzda hoş karşılanmazlar insanlar onlardan kaçar onları yalnız bırakırlar. Yalnız bırakılan bu hastalar cinlerin daha basit oyuncağı olurlar. Cin musallat olduğu insanı korkularını kullanarak etkisi altına alır zamanla özellikle yalnız kaldığı anlarda insana rahatsızlık vermeye başlar. Bu rahatsızlık kimi zaman ses duyma kimi zaman çeşitli şekillerde görünme gibi olabilir. Bu durumlar gün geçtikçe artmaya başlar. İnsan dirayetinin son noktasına kadar devam eder. Eğer zamanında müdahale edilmezse sonucu intihara kadar gidebilir.
Bir müddet sonra başındaki ile mücadele edemeyen insan çareyi intiharda bulur veya cin insanı bir şekilde kandırarak intihara götürür. Bu gibi durumlarda intihar eden kişi ölüme koşulsuz gitmektedir. Bunun başka bir izahı cin tarafından telkin ile intihar eden insan ölmek için her yolu gözünü kırpmadan dener. İntiharın her türlüsünü denemeye müsait olur, bir intihar girişiminde başarılı olamaz ise mutlaka bir daha denemek ister.
İnsanlar kendi aralarında ilişkilerinde sorun yaşarlar. Cinler de kendi aralarında ilişkilerinde sorunlar yaşayabilirler. Bir insana musallat olmuş cin ile o insan arasında da sorunlar olabilir. Bu gibi sorunların ileri seviyeye ulaşması o insanı içinden çıkamayacağı boyutlara götürür. Önceleri içine kapanık olan kimse ile görüşmeyen bu insan ileri evrelerde kendisine telkinde bulunan belki varlığını bile fark etmediği cin ile mücadeleye girer. Cin son hamle olarak insanın intihar etmesini telkin eder. Bu tip kişiler intihar etmeden önce iyice cinlerin oyuncağı olurlar. Cinler fizik aleme ettikleri temas ile o kişiyi iyice korkutup etkileri altına alırlar. İnsan cinin isteği dışına çıkamaz hale gelir. Kendisini bile savunamaz. Çevresindekilere durumu anlattığında cin saldırılarına daha da arttırarak devam eder. İbadetlerini engeller, çevresi ile bağını kopartır, içine kapatır. İnsan tüm bu yaşadıklarının sonunda başka çare kalmadığını düşünerek intihar yoluna gider. Cin intihar anında da yalnız bırakmaz. Kişiye gözükür ve intiharını hızlandırmasını telkin eder. Kişi ölürken cin yine karşısına geçip gülmeye başlar. Cin suya sabuna dokunmadan amacına ulaşmıştır.
Bölümün başında yazdığım ayette bazı insanların cinlere sığındıkları anlatılmaktadır ancak cinlerin insanlarla uğraşmaları için mutlaka davet gerekir bu da bilinmelidir. Davet bazen bilinçli bazen bilinçsiz veya özellikle büyü yoluyla olabilir. Cin musallatı olduğu düşünülen veya anlaşılan bu gibi insanların Kuran-ı Kerim ışığında hak yolunda dua ile tedavi edilmeleri gerekmektedir.
Reenkarnasyon ve Cinler
Cinlerin insanlara akıl yoluyla verdikleri zararların bir diğeri reenkarnasyon inancıdır. Reenkarnasyona inananlar ruhlarının öldükten sonra tekrar dünyaya gönderileceğini kabul eder ve ona göre yaşarlar. Bu inanışa göre ruh günahlarını temizlemek için tekrar dünyaya bir canlı vücudunda gönderilecektir. Bu canlı bazen insan bazen hayvan ve bazen de bitki olabilir.
Bu inancın örneklerini televizyonlarda defalarca izledik. Özellikle küçük çocuklar ben falanca kişinin ruhunu taşıyorum diyor ve bir anda olay oluyor, çocuğa sorduklarında ismini söylediği zatın tüm özelliklerini sayıyor, nerede doğduğunu, ismini, yaşantısını kısacası o kişiye ait birçok bilgiyi söylüyor, buna bazı çevreler “işte reenkarnasyon örneği” diyorlar.
“Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder; Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır. “ (Mü’minun, 99-100)
Ayette söylendiği gibi ölüm bir defa gerçekleşecek ve yeniden dirilmeye kadar ruh berzah aleminde bekleyecektir. Reenkarnasyona inananlar gibi ruh birden fazla dünyaya gelmeyecektir. Kısacası Allah insanın imtihan yeri olan dünyaya insanı bir defa gönderecektir.
Reenkarnasyonun başlıca sebebi cinlerdir. Anlattığım üzere cinlerin ömürleri 1000 yıl kadar olabilmektedir. Bir cin ömrü boyunca birden fazla insanı görebilmekte ve o insanın her özelliğini bilebilmektedir çünkü insanlar cinleri göremezken cinler insanları görebilmektedir. Bu vesile cin gördüğü bir insanın her özelliğini ezberleyip özellikle yeni doğan bir çocuğa musallat olduğunda o çocuğa bu bilgilerini telkin etmektedir.
Yukarıda belirttiğim gibi yeni doğan çocuğa musallat olan cinler ervah sınıfındandır. Besmele ile başlamayan ilişki sonucu dünyaya gelecek olan çocuğa ana rahminde musallat olan cin çocuğun aklı başına gelmeye başladığında çocuğa “sen yeni bir bedene girdin sen önceden falanca kişiydin” diyerek telkin etmeye başlar. Cine aldanan çocuk duyduklarını çevresine anlatmaya başlayınca günümüzde moda haline gelen reenkarnasyon örneği ortaya çıkar.
Reenkarnasyonun çıkış kaynaklarından birisi ünlü Tibet Ölüler Kitabıdır. Bu kitapta ölen kişinin ruhunun çeşitli evrelerden geçeceğini ve son evre sonrasında ailesini seçerek tekrar dünyaya geleceğini anlatır. Eğer ruh evreleri başarılı tamamlayamaz ise dünyaya bitki veya hayvan olarak gönderileceği yazmaktadır. Bu inanış günümüze kadar şekillenmiş ve boyut atlamıştır.
Cinler mikrop mudur?
Çok tartışılan bir konu olmuştur. Yüzyıllardır bazı alimler cinlerin mikrop olduğunu iddia etmiştir. Konunun başında söylemekte fayda var ben ibadetle yükümlü bir mikrop duymadım. Cinler insanlar gibi yükümlülük sahibidir. İnsanlara zarar verebilir vücutlarına girebilir hasta edebilir ancak bunların sonucu olarak onların mikrop olduğu kesinlikle söylenemez.
Cinler mikrop değil aynı insan gibi yaratılmış yaratıklardır. Cinler mikrop değildir ancak mikrop gibi insana zarar verebilirler. Belirttiğim gibi ben sara hastalığının bazı evrelerinin cinlerin musallatı sonucu olduğuna inanıyorum. Cin musallatı olan insanlarda görülen titreme ve kasılmalar sara hastalarıyla aynıdır. Bazen cin musallatı olan birisi bu durum bilinmediği için sara hastası olarak görülür. Cin musallatı olan ve cinin enerjisine dayanamayan insan titrer ve bu titreme sonucunda baygınlık geçirir. Sara dışında bazı ruhsal hastalıkların sebebi de cinlerdir. Hatta fiziksel hastalıklara da sebep olabilirler. Özellikle büyü gibi güçlü durumlarda insana fazlasıyla zarar verebilirler. Bu gibi durumların tek ilacı duadır. Bu şekilde olan hastalara dua etmek gerekmektedir. Önce modern bilimin tüm imkanlarını kullanmak gerekir. Bilimin yetersiz kaldığı pek çok durumun dua telkini ile çözülebildiğine dair binlerce örnek vardır bunu da unutmamak gerekir.
Cinleri Kullanmak
İnsanoğlu tarihi boyunca fizik ötesi alemle iç içe olmuş ve merak etmiştir. Bu merakın sonucu bazı zamanlar cinler de dahil olmak üzere bazı ruhani varlıklar ile görüşülmüş hatta kullanılmışlardır. Bunun en güzel örneği Kuran-ı Kerim’de anlatılan Haz. Süleyman (a.s.) cinleri kullanmasıdır.
“ Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız.” (Sebe, 12)
Ayette anlatıldığı üzere Hz. Süleyman (a.s.) emrine cinler verilmiştir ve cinleri kullanmıştır. Geçmişin ışığından günümüze uzanan cinleri kullanmanın günümüzde de gerçekleşeceğine hatta bazı yer ve kişilerce yapıldığına inanıyorum.
Cinleri kullanarak birçok ilim gerçekleştirilebilir veya geliştirilebilir. Tıp alanında, fizikte, askeri alanlarda hatta istihbaratta bile cinler kullanılabilir. Örneğin çözülemeyen cinayetler cinler yardımıyla çözülebilir. Çünkü cinayet yerinde illaki bir cin vardır eğer ona bir şekilde ulaşılırsa cinayet çözülecektir veya suç mahallinde bulunan cinin haber vermesiyle suç işlenmeden şahıs yakalanacaktır. Bu ve benzerleri yakın gelecekte olacak olaylar, geçmişte bilim kurgunun hikayesi olan bu gerçekler yakın gelecekte hayatımıza girecektir. Ancak bunların gerçekleşmesi için insanlığın manevi seviyesinin yüksek olması gerekecektir nitekim günümüzde bu seviye ayaklar altındadır. Eğer manevi yönden güçlü bir insanlık olmaz ise her olay cinler tarafından ifşa edileceği için dünyada gizlilik kalmayacaktır.
“Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik. ” (Enbiya, 82)
Ayette belirtilen cin Şeytanlarıdır. Onlar da emir altına girmiş ve denizin dibine dalarak çeşitli işler yapmışlardır. Günümüzde cinler kullanılabilseydi deniz dibinde hiçbir gizlilik kalmazdı veya yer altında bulunan hazine ve madenler gün yüzüne çıkarılabilirdi. Tabi bunun da sonucu ağır olurdu. Çünkü dünya üzerinde hiçbir gizlilik kalmaz insanlar uğraşmadan her şeyi elde ederlerdi bunun sonucu olarak sorumsuz bir insanlık türeyebilir. Çünkü biz insanlar her zaman kolayı isteriz. Düşünmeden tüketiriz. Yukarıda belirttiğim gibi manevi kudret ile dolan kalpler çoğaldığında cinleri kullanmak hayır getirecektir.
Cinler günümüzde kayıp eşyaların bulunması için kullanılmaktadırlar. Burayı belirtmemde fayda var cinler gelecekle ilgili bilgi değil o anda veya öncesinde kaybedilen bir eşyanın veya kişinin yerini bilmektedirler. Çünkü hız ve zaman yönünden farklı alemde yaşayan bu varlıklar insanların kaybettiklerinin yerini daha iyi bulmakta ve bazı ruhsal yönü kuvvetli olan kişiler vasıtasıyla iletişime geçerek insanlara bildirmektedirler.
Kimsenin şüphesi olmasın dünya üzerinde birçok yerde cinler üzerinde araştırmalar yapılıyor ve kullanılıyor. Özellikle ülkelerin istihbarat örgütleri cinleri kullanıyorlar ve birçok olumlu sonuç elde ettiler.
Sonuç
Tüm anlattıklarımdan yola çıkarak ve çalışmayı yorumlayarak varılacak sonuç şudur;
Cinlerde biz insanlar gibi yaratılmış varlıklardır. Onlarla dünyamızı paylaşıyoruz ancak onlar farklı bir alemde yaşıyorlar. Ortak olan ise yaşadığımız mekandır. Cinlerden kesinlikle korkmamak gerekir. Onların amacı insanları korkutmak ve zarar vermek değil biz insanlar gibi yaşamaktır. Onlar da mükelleftir. Onlar da evlenir, onlar da iş yapar çalışır ve nihayet onlar da insanlar gibi ölürler.
Cinleri insanların günümüzde algıladığı “maddesel” boyutta anlatmak zordur. Ben araştırmamda elimden geldiğince bilim ile bütünleşerek cinler alemini anlatmaya çalıştım. Burada belirtmek istiyorum, cinler alemi insanların algılama yetisi olan maddi alem ile anlatılamaz. Örneğin elektriği veya havayı maddi olarak nasıl anlatamıyorsak cinler alemini de anlatmak mümkün değildir. Onların dünyasını Kuran-ı Kerim ışığında ve bilimin imkanları doğrultusunda anlattım.
Cinleri bu kadar esrarengiz yapan sadece bilinmemeleri ve görülmemeleridir. Bunu kullanan bazı şarlatanlar insanoğlunu cinlere karşı antipati haline gelen düşüncelerle doldurmuş ve onlardan korkmamızı sağlamıştır.
Onların imana gelenleri bizlerin kardeşleridir. İblis yolunda gidenler ise Şeytan olanlarıdır. Ağzından dua ve Allah ismi eksik olmayan bir insana zarar vermezler her ne yolla olursa olsun zarar veremezler ve korktukları için vermek de istemezler.
Araştırmamı okuyanlardan özellikle rica ediyorum, her olayı cinlerle bağdaştırmayın, başınıza gelen her olumsuzluk veya beyninizin size oynadığı her halüsinasyon cinler değildir. İnsan eşref-i mahlukattır, insan yaratılanların en şereflisidir. Bu sebeple Allah katında yaratılanlar arasında üstünlüğü vardır. İnsanlara arasındaki üstünlük ise “Takva” ile mümkündür. Takva yönünden yüksek olan bir insana cin zarar veremez ayrıca Allah yolunda ilerleyen insana hiçbir varlık zarar veremez bunu unutmamak gerekir.
Son olarak belirtmek istiyorum. Birçok alim bu konuda kitaplar yazdı. Konu ile ilgilenenler bilirler kitapların büyük bölümü birbirinin kopyasıdır. Çünkü cinler alemi ile ilgili az bir bilgi vardır. Ben çalışmamda başkalarının yazılarından ziyade kendi araştırmalarımı naklettim. Elbette konusunda uzman birçok kişinin bilgilerinden de faydalandım. Ayrıca sadeleştirerek ve bilim ile bağdaştırarak anlatmaya çalıştığım bu alem bu satırları okuduğunuz zamanda bile çevrenizde yaşamaya devam etmektedir. Aynı insanoğlu gibi bir koşuşturmaca ile akıp gitmektedir.
Allah’a sığının. Allah kullarını yalnız bırakmaz. Bilinen veya bilinmeyen hiçbir düşmana emanet etmez. Allah adını bırakmayın ki O’da sizi bırakmasın.
“Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” (Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, herşeye kâdirdir)
0 $type={blogger}:
Yorum Gönder