Kasabanın en eski mahallesinde, terk edilmiş bir konakta esrarengiz olayların yaşandığına dair söylentiler dolaşıyordu. Herkes, gece yarısından sonra konaktan gelen fısıldamaların ve karanlık bir figürün pencerelerde belirdiğini iddia ediyordu. Ancak kimse bu söylentilerin gerçek olup olmadığını öğrenmeye cesaret edememişti.
Bir sonbahar günü, gazeteci olan Emre, bu hikayeyi araştırmaya karar verdi. Yerel bir gazete için çalışıyordu ve bu hikaye, kariyerinde bir dönüm noktası olabilirdi. Emre, konak hakkında daha fazla bilgi toplamak için eski kayıtları incelediğinde, konağın 1800'lü yıllardan beri lanetli olduğu söylenen bir ailenin malı olduğunu öğrendi. Aile, bir gece aniden ortadan kaybolmuştu.
Emre, yanında sadece bir el feneri, not defteri ve bir ses kayıt cihazıyla konağa gitmeye karar verdi. İçeriye adımını attığında, nemli bir küf kokusu ve yıllardır hiç temizlenmemiş mobilyaların sessizliği onu karşıladı. Konağın içi karanlık, soğuk ve ürkütücüydü. Çatının her yerinden rüzgarın uğultusu geliyordu.
Saat gece yarısını geçtiğinde, Emre eski bir sandığın içinde sararmış kağıtlara rastladı. Bunlar, kaybolan aileden kalan günlüklerdi. Günlükte yazanlar kanını dondurdu:
"Bizimle yaşıyor. Gölgelerde, rüyalarımızda, ama artık uyanıkken de hissediyoruz. Bu bir karabasan. Ama sadece rüyaları ele geçirmekle yetinmiyor, ruhumuzu da istiyor. Eğer bu satırları okuyorsanız, bizi kurtarmaya çalışmayın. Çünkü artık çok geç."
Tam o anda, konakta yankılanan bir fısıltı duydu. Fısıltılar giderek yükseldi ve Emre'nin etrafında dönmeye başladı. Aniden, karanlığın içinden beliren bir figür onu donup kalmaya zorladı. Karşısındaki, insan formuna benzeyen ama gözleri boşluğa açılan, simsiyah bir varlıktı.
Emre hareket edemedi. Figür, Emre'ye yaklaştı ve tüyler ürpertici bir sesle konuştu:
"Sen de geldin, demek bir iz bırakmaya. Ama her iz, geçmişin ağırlığını taşır."
Emre, varlığın pençesinden kurtulmaya çalıştı ama karabasan onu içine çekmeye başlamıştı. Sanki gerçeklik yavaş yavaş kayboluyordu. Çığlık atmaya çalıştı ama sesi çıkmadı. Her şey karardı.
Sabah olduğunda, Emre'nin arkadaşları onu konağın önünde baygın halde buldu. Ellerinde hâlâ sararmış günlük sayfaları vardı. Uyandığında, Emre bir kelime bile edemedi. Artık konuşamıyordu. Gözleri derin bir boşluğa bakıyordu ve her gece aynı cümleyi fısıldadığı duyuluyordu:
"O burada. Rüyalarımda değil, gerçeğin içinde."Karabasan ise orada, gölgelerde, her yeni kurbanını bekliyordu.
korku,hikayesi,karabasan