Bu hikaye, üç harflilerin merakla çağrıldığında nasıl bir tehdit olabileceğini anlatır.



Küçük bir köyde, gece olduğunda sokak lambalarının ışığı bile yetersiz kalıyordu. Köy halkı karanlık bastıktan sonra evlerine çekilir, kapılarını sıkıca kilitlerdi. Çünkü köyün dışındaki eski mezarlığın yakınlarında, garip olayların yaşandığı konuşulurdu.


Bu olayların merkezinde, on yaşındaki Ahmet vardı. Ahmet, sessiz ve içine kapanık bir çocuktu. Annesi onu her gece odasına gönderdiğinde, Ahmet mum ışığında oynar ve kendi kendine konuşurdu. Ama annesi bu durumdan şüphelenmeye başlamıştı. Çünkü bazen Ahmet’in sesine başka birinin daha fısıltılarını karışıyordu.


Bir gece, annesi dayanamayıp Ahmet’in odasına usulca girdi. Ahmet yatağının kenarında oturmuş, boş duvara bakıyordu. Fakat o an annesi, odanın köşesindeki gölgelerin kıpırdadığını fark etti. Gözlerini kırpıştırdı, belki yorgunluktandır diye düşündü. Ama gölgeler bir insana benziyordu; uzun boylu, ince bir varlık ona doğru bakıyordu.


Ahmet, annesinin fark ettiğini anlamış gibi gülümseyerek, “Anne, bak! Yeni arkadaşlarım! Çok eğlenceliler,” dedi.

Annesinin kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Çocuğunu kaptığı gibi odadan dışarı çıkardı ve o gece köyün hocasına gitmeye karar verdi.


Hoca, Ahmet’i uzun uzun inceledi. Çocuğun gözleri, normal bir insanın gözlerinden daha donuk ve karanlıktı. Hoca derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:

“Bu çocuk yalnız değil. Yanında dolaşanlar var. Üç harfliler musallat olmuş. Ya oyun oynuyorlar ya da ona bir mesaj veriyorlar. Ama dikkat edin, bu işler oyunla başlamaz, kötüyle biter.”


Ahmet’in annesi paniğe kapıldı ve hocadan yardım istedi. Hoca, bir gece vakti Ahmet’in odasına gidip Kur’an okumaya başladı. Ancak odadaki hava değişti; mum alevleri titredi, camlardan gelen bir uğultu odayı doldurdu. Ve aniden, odanın köşesinde bir fısıltı yankılandı:

"Bizi çağırdı, bırakmayız. O artık bizim."


Hoca irkilmeden okumaya devam etti. Ama Ahmet, birden garip bir kahkaha atarak yere yığıldı. Hoca çocuğun alnına dokundu ve soğuk terler içinde fısıldadı:

“Ahmet bir şey yapmış... Bir gece onları çağırmış olmalı. Yoksa kendiliğinden bu kadar güçlenmezler.”


Ahmet sonunda her şeyi itiraf etti. Eski mezarlığın yakınında yalnız oynadığı bir gün, taşlarla tuhaf bir şekil çizmişti. Yanında bulduğu eski bir kağıtta yazılı birkaç kelimeyi de tekrarlamıştı. Çocukça bir merakla yaptığı bu şey, onu bilmeden bir kapıyı açmaya zorlamıştı.


Hoca, çocuğun yaptıklarını geri almak için köyde büyük bir tören düzenledi. Mezarlığa gidildi, dualar okundu ve Ahmet’in yaptığı şekil bozuldu. Ancak tören sırasında, rüzgar bir anda şiddetlendi ve köyün üzerinden garip bir çığlık yankılandı. Hoca sessiz bir şekilde mırıldandı:

“Onlar asla unutmaz...”


Ahmet o günden sonra bir daha asla üç harflilerle ilgili bir şey görmedi. Ancak büyüdüğünde, rüyalarında mezarlıkta yankılanan o çığlığı duyduğunu ve gölgeler arasında beliren uzun boylu figürlerin hâlâ onu izlediğini anlatırdı.


Köyde yaşayanlar ise hâlâ mezarlığın çevresinden geçerken başlarını öne eğip dua etmeyi ihmal etmezlerdi. Çünkü karanlık, yalnızca çağrıldığında değil, unutulduğunda da geri dönebilirdi.

Bu hikaye, üç harflilerin merakla çağrıldığında nasıl bir tehdit olabileceğini anlatır. Karanlıkla oyun olmaz, çünkü oyun her zaman onların kurallarıyla oynanır.

Sıcak

Yeniler